Gary Flandro 1962 yılında Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde yüksek lisans öğrencisi idi ve Los Angeles’ta bulunan NASA Jet İtki Laboratuvarı’nda staj yapıyordu. Kendisine vaktini boşa geçirmesin diye gezegenlerin yörüngelerini ve hangi yıl nerede olacaklarını hesaplamasını isteyen göstermelik bir proje verdiler.
Flandro öyle bir şey keşfetti ki uzay araştırmalarının seyrini değiştirdi. Flandro’nun hesaplarına göre gezegenler 176 yılda bir aynı hizaya geliyorlardı ve bu da 1980’li yıllara denk geliyordu. Bu olayın bir sonraki tekrarı ise 2156 yılında gerçekleşecekti. Eğer NASA bir uzay aracı gönderirse ve gezegenlerin kütle çekimini sapan etkisi olarak kullanırsa 4 büyük dış gezegeni tek bir uzay aracı ile ziyaret edecek ve o günün teknolojisi ile 40 yıl sürecek bir serüven 10 yıldan kısa bir sürede tamamlanabilecekti.
NASA bu projeyi kabul etti ve Voyager 1 ve Voyager 2 uzay araçları tasarlanıp dış gezgenlere gönderildi ve bu 2 araç insanoğlunun gidebildiği en uzak noktaya gittiler ve bu hafta yayınlanan bilimsel makalelere göre Voyager 2 uzay aracı da Güneş sisteminin dışına çıkıp yıldızlararası ortamda uzay boşluğunda evrenin derinliklerine doğru yol alıyor. 4 Kasım’da Nature Astronomy’de yayınlanan birkaç makalede bu iki yolculuğun birleştirilmiş sonuçları yayınlandı. Voyager uzay araçları İnsanoğlunu, 60 yıl önce asla hayal etmediğimiz yeni yerlere götürüyor.
Uzay araçları Voyager 1 ve 2 1977 yılında uzaya fırlatıldı ve 40 yıldan fazla bir süredir yolculuklarına devam ediyorlar. Voyager 1, Jüpiter ve Satürn gezegenlerine ziyaretini tamamladıktan sonra, Güneş Sistemi’nin dışına yönelirken, Voyager 2 ise Uranüs ve Neptün gezegenlerini ziyaret ettikten sonra Güneş Sistemi’nin dışına yönelmişti. Şu an yollarına başka yıldızlara doğru devam ediyorlar. İşte bu uzay araçları hazırlanırken içerilerine bir plak konuldu. O plakta ise Dünya’nın bütün dillerinden birer cümle vardı. Ünlü astronom Carl Sagan olaki bir uzaylının eline geçerse dinler diye koymuş. O günün şartlarında bulunmuş bütün bilimsel sabitleri ve Dünya’nın galaksi içindeki konumunu da belirtmeyi ihmal etmemiş. İşte bu plak içinde bir de Türkçe kayıt bulunuyor. Bu kayıtta ise bir erkek sesi “Sayın Türkçe bilen arkadaşlarımız, sabah-ı şerifleriniz hayrolsun” diyor. İşte bu sözü taşıyan uzay araçlarından birisi olan Voyager 2’de artık Güneş’in etkisinden tamamen çıkarak yıldızlararası ortamda yoluna devam ediyor.
Güneş’te her saniye 595 milyon ton hidrojen, 590 milyon ton helyuma dönüşüyor ve aradaki 5 milyon tonluk kütle her saniye ısı ve ışık olarak uzaya yayılıyor. Bu kütle kaybından başka bir de Güneş Rüzgârları ile kütle kaybı yaşanır. İlk defa astrofizikçi Eugene Parker tarafından gündeme getirilen Güneş Rüzgârları yayılan yüklü parçacıklar ve atomlardan oluşur ve Güneş’in hareket yönünün tersine uzanan damla şekilli heliosphere denilen düşük yoğunluklu bir ortam oluşturur. Bu parçacıklar yaklaşık saniyede 400 km hızla hareket ederler. Fakat güneşten yaklaşık 17 -19 milyar kilometre uzaklıkta hızları artık yavaşlar. Parçacıkların ses altı hıza düştüğü bu bölgeye termination shock denir. Güneşten yaklaşık 22 milyar kilometre ötede Güneş rüzgârları yıldızlararası rüzgarın gücüne yenik düşerek tamamen durur. Güneş rüzgarlarının tamamen durduğu bölgeye de “heliopause“ denir. İşte Voyager 2 bu heliopause sınırını geçerek yıldızlararası ortama geçmiş oldu. Güneş’in etkisinin bitti bu alana yıldızlararası ortam diyoruz. Çünkü uzay araçları bu noktada Güneş’ten bağımsızlıklarını ilan etmiş oluyorlar. Voyager 2’nin Voyager 1’den farkı ise üzerinde bulunan birçok bilim ekipmanlarının hala çalışıyor olması. Bu sebeple yıldızlararası ortamın sıcaklığını, hızını ve etrafındaki plazmanın yoğunluğu ölçebiliyoruz.
Voyager 1 ve Voyager 2 uzay araçlarını tasarlayan, inşa eden, uzaya fırlatan ve 40 yıl boyunca Güneş Sistemi ve Gezegenler hakkında bugünkü ders kitaplarındaki bilgilerin çoğunu bu uzay araçlarından alıp bizlere ulaştıran ekipte yer alan bilim adamı Dr. Alan Cummings ile NASA Jet İtki Laboratuvarı’nda tanışma fırsatı buldum ve kendisinden bu iki araç ile alakalı çok değerli bilgiler aldım. Carl Sagan ile beraber çalışan Cumings halen 12 kişilik ekip ile Voyager Uzay araçlarından bilgi almaya devam ediyor.
Güneş Sistemi’nin dışına yolculuk yapan Voyager uzay araçları yalnız değiller. 1972 yılında uzaya gönderilen Pioneer 1 ve 2 de Güneş Sistemini dışına yolculuk yaptılar fakat onların yakıtları bittiği için Dünya ile bağlantıları kesildi. 2015 yılında Pluto’ya alçak uçuş gerçekleştiren Yeni Ufuklar (New Horizons) uzay aracının ömrü de Güneş Sistemi’nin dışına varadam yakıtı bitecek.
2010 yılında Voyager 2’nin kullandığı bilgisayar programı çökmüştü ve bu böylelikle uzay boşluğunda sessizliğe bürünmek üzereydi ki bilim insanları milyarlara kilometre öteden radyo dalgaları kullanılarak yazılımı güncellendi. Böylelikle hem ömrü uzatıldı hem de Dünya ile iletişiminin hala ne kadar güçlü olduğu görülmüş oldu.
Voyager 1 ve Voyager 2’nin Güneş Sistemi dışına birbirinden çok uzak noktalardan çıkmış olsalar bile yıldızlararası ortamın iki farklı bölgede de benzer özellikler gösterdiği görüldü. Bu bölgelerde manyetik alanların aynı olduğu da gözlendi.
Her ne kadar kameraları ve birçok özellikleri bozulmuş olsa bile Voyager 1 ve Voyager 2’nin 2030 yılına kadar elektrik kaynakları var ve 11 yıl daha veri gönderebilecekler. 2030 yılında ise kendini besleyen radyoaktif maddenin yarı ömrü biteceğinden elektriksiz kalacaklar, dünya ile bağlantıları kesilecek ve uzay boşluğunda yollarına devam edecekler. Uzayın çoğunluğunun ‘boşluk’ olması sebebiyle istatistiksel olarak yıldızlararası ortamda herhangi bir gök cismine çarpmasını beklemiyoruz.
“Sabah-ı şerifleriniz hayırlı olsun” ses kaydı büyük ihtimalle milyonlarca yıl uzay yolculuğuna devam edecek. Gün kavramının Dünya’nın kendi etrafında bir kez dönmesi ve sabahın da Güneş’in doğması olarak düşünüldüğünde, sabah ifadesinin uzayda bir manası olmasa da diğer diller ile beraber Türkçe bir sözün bu kadar uzaklara gitmiş olması kayda değer bir durum.
Bu yazıyı sabah okuyorsanız sizin de sabah-ı şerifleriniz hayrolsun!