Son 10 yıldır Pasifik Okyanusu’na yürüme mesafesinde yaşıyorum. Çoğu pazar günü sabah erkenden sahile gidip sörf yapanları ve yelkencileri izlerim. Pasifik Okyanusu’nun devasa dalgalarında süzülen sörfçülere hep imrenmişimdir. Şimdilerde ise merkezi Los Angeles’ın Pasadena İlçesi’nde bulunan ve kâr amacı gütmeyen ve bütün çalışmalarını uzay araştırmalarına adamış bir dernek olan Planetary Society’e imreniyorum. Bu dernek tamamen üyelerinin bağışları ile tasarladığı bir uyduyu uzaya gönderdi ve bu uydu uzay boşluğunda Güneş ışığında sörf yapıyor ve Güneş ışığının şişirdiği yelkenleriyle hareket ediyor.
Başkanlığını ‘Science Guy - Bilim çocuğu’ lakabıyla ünlenen Bill Nye’in yaptığı dernek, SpaceX şirketinin Falcon Heavy roketiyle 25 Haziran günü ‘LightSail 2- Işık Yelkenlisi 2’ isimli uydusunu uzaya gönderdi. Bu yelkenli itme gücünü güneş rüzgarının yüklü parçacıklarından değil, doğrudan güneş ışınlarından alıyor ve adeta Güneş ışınları üzerinde sörf yapıyor.
Planetary Society uluslararası aktif bir dernek ve astronomi, gezegen bilimi ve uzay araştırmaları ile ilgili mühendislik projelerinin araştırılmasına, bilim lehine kamuoyu oluşturmak ve bilim ve teknolojiyi savunan politik adımlar atmak adına çok önemli görevler üstleniyor. 100’den fazla ülkede, 60 binden fazla üyesi olan dernek, ünlü bilim insanı Carl Sagan tarafından uzay araştırmaları ve Dünya dışı hayat arayışı için kurulmuş. Son 5 yıldır katıldığım her uzay sempozyumunda ve okullarda düzenlenen stem etkinliklerinde kendilerini hep görüyordum.
İşte bu dernek uzun yıllardır ışık yelkeni projesi üzerinde çalışıyordu. Güneş ışınlarını rüzgâr gibi kullanarak hareket edecek bir uzay aracı tasarlamak için yıllarca uğraştılar. İlk olarak 2005 yılında, Cosmos 1 adlı bir güneş yelken uydusunu uzaya göndermeye çalıştılar, ancak uyduyu uzaya götürecek olan Rus Volna fırlatma roketi yörüngeye ulaşamadı ve uydu daha çalışamadan hayata veda etti.
2009 yılında NASA’nın başarısız olan bir projesini devralıp NASA JPL’den emekli olan 3 kişiyi de kadrosuna dahil ederek çalışmalarına hız verdi. 2015 yılına gelindiğinde LightSail1 isimli uydu uzaya gönderildi. Ancak talihsizlik bu aracında peşini bırakmadı. İlk zamanlarda devamlı bağlantı kesildi. Sonraları ışık yelkenini açabildi ve bir kaç gün sonra da Dünya atmosferine girerek yandı.
2016 yılına gelindiğinde dernek artık yeterli tecrübeyi kazanmıştı. LightSail 2, Amerikan Hava Kuvvetleri’nin Üniversite Nanosat Destekleme Programı’nın bir parçası olarak seçildi ve büyük bir valiz büyüklüğünde ve bir Georgia Teknoloji Enstitüsü öğrencisi tarafından yapılan uzay aracı olan Prox-1’in içine yerleştirildi. Her iki uzay aracı, ABD Hava Kuvvetleri’nin Uzay Test Programı 2 (STP-2) görevi için 24 uyduyu uzaya bırakıp gelen SpaceX’in Falcon Heavy roketinin üst kademesine bağlandı. Prox-1 ve LightSail 2, 24 derecelik bir eğimle 720 kilometrelik bir yörüngeye yerleştirildi ve yaklaşık 20 yıllık bir proje ve hayal gerçeğe dönmüş oldu. Yıllarca bilgisayar simülasyonu ve sayısız zemin testleri sonuç verdi ve proje başarıya ulaştı.
Fırlatıldıktan yedi gün sonra 32 metrekarelik yelkenlerini açabilen uydu, Güneş ışınlarından aldığı ivme ile daha yüksek yörüngesine geçmeyi başardı ve Dünya’ya çok sayıda resim gönderdi. Yörüngede yaklaşık bir yıl kalacak olan uydu, atmosfere girip yanarak görevini tamamlamış olacak. Katlandığında bir somun ekmek büyüklüğünde olan uydu, daha önce hiçbir küçük uzay aracı tarafından kullanılmamış bir tekniği kullanması açısından da büyük önem taşıyor ve bilim açısından çok heyecan verici bir durum. Fotonlardan başka hiçbir itme gücü kullanmayan aracın güneş ışığına yelken açması kayda değer bir gelişme. Daha önce 2 kez başarısızlığa uğramış olan derneğin üçüncü denemede ve yıllar sonra başarılı olması ayrıca takdire şayan bir başarı.
Işık, foton denilen enerji paketlerinden oluşur. Fotonların kütlesi yoktur fakat momentumu var. Güneş yelkenleri, bu momentumu Mylar gibi büyük, yansıtıcı materyallerle çarpıştıklarında fotonlar momentumlarını aktarırlar ve bu sayede uzay aracı hız kazanır. Güçlü itme sağlayan kimyasal roketlerin aksine, güneş yelkenleri sürekli, hafif bir itme sağlar ve zamanla daha yüksek hızlara ulaşabilir. Güneş ışığı bedava ve sınırsızdır.Kimyasal yakıtlar ise eninde sonunda bitmeye mahkumdur ve Dünya’dan sürekli yakıt aktarımına ihtiyaç duyar. Bu proje daha da geliştirilip verim arttırılabilirse gezegenler arası seyahat hem çok daha ucuz ve hem de çok hızlı gerçekleşebilir. Bu teknik küçük uzay araçları güneş sistemi boyunca veya diğer yıldızlara daha hızlı ve daha düşük hızda seyahat etmesini sağlayabilecek bir tekniktir. Bu gelişmeyle birlikte gezegenler arasında yepyeni bir uzay araçları ve uzay aracı motorları göreceğiz.
Bu projenin toplam maliyeti ise yaklaşık 7 milyon dolara oldu ve 40 bin kişi tarafından yapılan bağışla gerçekleştirildi. Devlet desteği yanında, İnsanların ve vakıfların bağışlarıyla gerçekleşmesi açısından da dikkate değer bir proje olarak görüyorum. Çünkü biz herşeyi devletten bekliyoruz. İlk teleskopu kullanıp Jupiter gezegeninin 4 uydusu olan Io, Europa, Ganymede, ve Callisto’yu keşfeden Galileo devletten hayatını zor kurtardı. Az kalsın asılıyordu. Hayatının sonuna kadar en hapsinde yaşadı. Devlet desteği olmadan bilime katkı sağladı.
Newton annesinin kendisini terk edip gitmiş olmasından dolayı kızgındı ve kendi başına birisiydi. Halley kendisine bir soru sormamış olsaydı bugün Newton diye birinden haberimiz olmayacaktı. Einstein bir çok üniversite tarafından akademik olarak yetersiz bulunarak kadroya alınmamıştı. Bruno başka yıldızların etrafında başka gezegenler var dediği için diri diri yakılmıştı.
Demek istediğim her şeyi devletten beklememek gerekir. Bazen inisiyatif alarak uzay çalışmalarına yönelik proje geliştirmek ve kaynak bulmak bilim seven insanların gönüllü görevi olabilir. Ayrıca sonuç almak için uzun uzun plan yapmak ve çeyrek asırlık sabır da gerekebilir. Siyasi tartışmaları ve ideolojileri bir kenara bırakıp bilim ve teknoloji üretme konusunda milli seferberlik ilan edilmeli ve devlet kurumlarında bir an önce yapay zekâya geçilmeli, ve bu sayede masraflar ve israflar önlenmelidir. Herkesin yapabileceği rutin işler yapay zekâya bırakılmalı ve insanlar bilimsel araştırmalara yönlendirilmelidir.