Zarafet, en çok kaybettiğimiz

Yusuf Ziya Cömert

Biliyorsunuz, ben bu sütundan ekranlarda dini sohbetler yapan hocalara ara sıra takılırım.

Onların çoğunun, eğer varsa, yanlarındaki sunucularla birlikte bir nevi ‘tolk-şov’ icra ettiklerini düşünürüm.

Ya da tek başına, one-man-şov!

Şov olmasını patronlar ister.

Senin bozuk para gibi harcandığına bakmaz televizyoncu milleti, reytinge bakar.

Hocalarımız isteyenlerin gönlünü etmeye meyyaldir.

Öyleyse one-man-şov’umuzun içine biraz psikoterapi, biraz reality-şov katalım.

Patron da memnun olsun, seyirci de...

Yeteri kadar reality şovcu var ekranda. Ve insanların dertlerini deşen psikoterapistler.

Ah biraz da mollalık bilseler!

Hocaların formasyonu cami cemaatiyle iç içe olmaktan, hem dedikoduya alışıktır, hem dert deşip çare söylemeye, nasihat etmeye.

Bir kadın, ‘kocam beni aldatıyor, n’olucak şimdi’ diye mesela Necmettin Nursaçan Hoca’ya soruyor.

Yahu ne desin hoca şimdi?

Veya Yusuf Kavaklı Hoca’ya, Mustafa Karataş’a.

Ben en çok Yusuf Kavaklı’nın cevaplarını beğeniyorum.

Beğenmemin, dinle, ilimle alakası yok.

Söyleyiş tarzı güzel adamın.

Nursaçan Hoca da Kayseri şivesiyle güzel söyler.

Babamın ahbabıdır, sevgim ve hürmetim daimdir kendisine.

“Kaynanamla geçinemiyoruz, o beni kocama şikayet ediyor, kocam beni dövüyor, günahta kalıyor mu? Ben kaynanama hakkımı helal etmesem olur mu?”

Kızım senin kocan çok kötülük yapıyor. Yapmasa daha iyi olur. Kaynanan da senin büyüğündür, anne sayılır, iyi geçin çok sevaba girersin. Sen çok iyisin, vah kızım vah vah vah! Ama kaynanan battı günahtan.

Deyince rahatlıyor telefonla arayan seyirci.

Biraz daha deşin, ağlayacak. O ağlarken siz de ağlarsanız aliyyül ala.

“Hocam anamı kaybettim, iki aydır eve gelmiyor.”

“İyi, stüdyoya gelin, beraber arayalım.”

Birkaç defa gördüm. Gerçekten getiriyorlar stüdyoya.

Konuşturuyorlar insanları, ağlatıyorlar, döküyorlar dertlerini.

Millet de seyrediyor.

Bunun bir çeşit pornografi olduğunu biliyorsunuz değil mi?

Bu sene Ramazan’da olmadı böyle reality gösterileri.

Sosyal mesafe daha kuvvetli bir realiteydi.

Seyreltilmiş, güllaç gibi hafif bir dini program dozuyla geldi geçti Ramazan.

Kur’an okuma yarışması devam etti.

Yarışmanın formatı biliyorsunuz, Acun-vari.

Zamanında eleştirdim, Kur’an-ı Kerim’in bu tarzda sunulmasını.

Başka eleştirenler de oldu ama, onların fikri sonradan değişti.

Sustular.

Benim hissiyatım aynı.

Ama güzel okuyucular var.

Allah tilavetlerini bereketlendirsin.

Bence bu Ramazan’ın sürprizini Mehmet Akif Ersoy yaptı.

HaberTürk’teki Mehmet Akif Ersoy.

Bir gece baktım, ekranda Prof. Dr. Sait Yazıcıoğlu Hoca.

Oturdum, dinledim.

Aşinayım Sait Yazıcıoğlu’nun meselelerine.

Birkaç gün sonra Prof. Dr. Ali Bardakoğlu.

Kitabındaki gibi konuşuyor, Müslümanlığımızla Yüzleşme’deki gibi. Kitap hakkında birkaç yazı yazmıştım.

Prof. Dr. Mehmet Görmez’le de konuşmuş. Sonradan fark ettim. İnternetten buldum, onu da seyrettim.

Sorumluluk vardı konuşmalarında, özeleştiri vardı.

Bilgi ve hikmet vardı.

Bir zarafet de vardı.

(Yılışıklık değil zarafet)

Zarafet, en çok kaybettiğimiz.

Evet, sorumluyuz etrafımızda olan bitenlerden.

Evet, dünyadaki halimiz bize yakışmıyor.

Evet, gençlere mü’min olmanın niçin anlamlı olduğunu anlatabilecek örnekliklere sahip olmalıyız.

Evet ahlak.

Bence bu Ramazan televizyonlardaki en güzel işti.

Dinlememiş olanların internetten bulup dinlemelerini tavsiye ederim.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (13)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.