Demirci Şevket. Veya Şevket Demirci. İkisi de doğru. Nasıl doğru? Şevket Abi’nin soyadı Demirci. Mesleği de demircilik. Fakat ikisinden daha doğru bir ünvanı var: Ebuzziyafe. Ziyafetin Babası.
Dev gibi bir adamdı.
Küçükköy’de haddehanesi vardı. Bir bölümünü ziyafet ve sohbet için ayırmıştı.
Bizi oraya ilk çağıran Minareci’dir. Bizim Mümin Vatansever abimiz.
Yeni Şafak’tayken, Ocaktan, Mustafa ve ben gitmiştik.
Yemekleri leziz. Tabakları büyük ve dolu.
Şevket Abi’nin bir çorba tabağı üç dört porsiyon çorba alır.
Onun sofrasında gördüğüm irilikte meyveleri ne ondan önce ne ondan sonra gördüm.
Ardından büyük bir masanın etrafında bir sohbet halkası oluşur.
Mahir Kaynak oranın müdavimlerindendi. Kadir Mısıroğlu’nu da orada görmüştüm. Selçuk Eraydın, Emin Işık, Ertuğrul Düzdağ, Mehmet Şevket Eygi, Sefa Saygılı, Mustafa Özcan, oraya gidip geldiğini gördüğüm, işittiğim simalardandı.
***
Demek bugün rahmetli Şevket Abi’yi anacakmışım. O insanları nasıl ağırladıysa Allah da onu öyle ağırlasın.
Geçen Perşembe Murat Çetin bir mesaj gönderdi. “Eyüp Sultan’da, Yunus Emre Felsefesini Yaşatma Derneği’nde Yurdakul Abi’yi ağırlayacağız davetlisin” dedi. Baktım müsaitim, gittim.
Derneğin Başkanı Erol Baba. Adıyla soyadıyla Erol Yiğitalp.
O zamana kadar karşılaşmamışız. Fakat orada anladım ki, Ebuzziyafe Şevket’in mekanına Erol Baba da gelir gidermiş.
Erol Baba’nın çevresinde gördüğüm insanların dervişmeşrep olduğunu söyleyebilirim.
‘Üveysi’ desem bir fikir vermiş olur muyum?
Onur konuğu Yurdakul Dağoğlu. Yazmayan, ama iyi okuyan bir adam.
Varlıklıdır. Üzeyir Garih’in ve İshak Alaton’un eski ortaklarındandır.
Onlardan ayrıldıktan sonra kendi şirketini kurmuş. Aldağ firması Yurdakul Abi’yi aittir.
Hukuk fakültesinden üstat Nuri Pakdil’in okul arkadaşıdır.
Üstad Necip Fazıl’ın, ölümünden birkaç gün önce Nurettin Topçu’yu ziyaret etmesine vesile olan da Yurdakul Abi’dir.
Biz, Yurdakul Abi’den hayata dair çok şey öğrendik. O dersleri başka hiç kimseden alamazdık.
İtiraf edeyim, bazen içimden ‘keşke mümkün olsa, Yurdakul Abi’nin biyografisini yazabilsem’ diye geçer.
Hakikaten, oldukça renkli, zengin, ufuk açıcı, yerine göre şaşırtıcı bir hayat hikayesi var.
Yazılabilse, bizim tarihimizin hiç kimsenin bakmadığı, görmediği tarafına ışık tutulmuş olur.
Bizim tarihimiz?
Bir kısmı, Türkiye’deki ‘İslamcılık’ diye adlandırılan olgunun tarihi. Çünkü Dağoğlu zamanın ‘mefkureci’ münevverlerinin hepsinin sohbet halkasında bulunmuş. Erbakan’la bilhassa Özal’la teşrik-i mesaisi olmuş. Benim ‘Beyaz Müslüman’ demek isteyip de demeye kıyamadığım muhitleri yakından tanıyor.
Mesela ben, Erbakan’ın Nermin Hanım’la evlenirken ‘ecmain’e ayrı, sosyeteye ayrı düğün yaptığını Yurdakul Abi’den dinlemiştim.
Düğünün biri İskenderpaşa’da, öteki Çınar Oteli’nde.
‘Tarihimiz’ dediğim şeyin bir kısmı da Türkiye’deki sanayiin gelişimiyle, daha doğrusu gelişememesiyle ilgili.
Koç’ların, Sabancı’ların doğup büyümeleriyle, sanayi ve ticaretteki doğru dürüst yazılamayan acımasız rekabetin tarihiyle ilgili...
“Para kazanmayı Üzeyir’den öğrendim” diyor Yurdakul Abi.
İshak Bey ve Üzeyir Bey ona bir boru göstermişler.
Demişler ki, “Bu boru 5 lira. İçinden gaz geçireceğiz, 10 liraya satacağız.” (Rakamları unutmuş olabilirim, ama gidiş yolum doğru.)
Yurdakul Dağoğlu’nun varlıklı olduğunu söylemiştim. Daha da zengin olabilirmiş.
Ama Yurdakul Abi, eski ‘Marmaratör’lerden.
“Akşam Marmara’da oturuyoruz” diyor. “Gece dağılırken Ziya Nur Aksun’u evine bırakmam gerekiyor. Hilmi Oflaz’ı Beşiktaş’a bırakmam gerekiyor. Benim eve varmam biri ikiyi buluyor.”
Yani, sohbete, tarihe, edebiyata düşkünlüğünden yoğunlaşamıyor işlerine.
Bu yüzden de önüne çıkan işi büyütme fırsatlarını değerlendirmiyor.
Bazı projelere girmiyor. Düşünsenize, Cabir Selek Garanti Bankası’nı satmayı bile teklif etmiş Dağoğlu’na.
***
Geçen Perşembe bize daha çok kendi hayatıyla ilgili dersler verdi Yurdakul Dağoğlu.
Hayat, alabilirseniz en büyük derstir.
Kendi hayatımız veya Yurdakul Dağoğlu’nun hayatı.
Tolstoy’un Diriliş’ini bilirsiniz. Muhteşem bir romandır.
Ayrıca, iyi bir hukuk kitabıdır ‘Diriliş.’ Keşke hukukçular okusa...
Katyuşa Maslova’nın, vicdanının pençesinde kıvranarak kendisine yönelen Dimitri Nehludov’a hitaben söylediği sözleri aktardı Yurdakul Abi. Katyuşa’nın Dimitri’yi reddederek, vicdanını temizlemesine izin vermeyerek cezalandırışını.
Cümleler, hayattaki ödül-bedel döngüsünün bir başka ifadesiydi.
Kendi hayatına ve hepimizin hayatına dair bir hülasaydı söyledikleri.
Cümleyi doğru yazmak için aradım Yurdakul Abi’yi. O da hatırlamadı.
“Biz kulak mollasıyız” dedi. “Romanı okuyalı 20 sene oluyor. Sen nasıl istersen öyle yaz.”
Ben de 40 yıl evvel okumuştum. Şimdi yeniden okumaya niyetlendim. O cümleleri bulunca paylaşırım.
Güzel bir akşamdı benim için. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.