Geçenlerde ‘homosapiens’i yazdım, kıyamet koptu. Bir ‘homosapiensoğulları’ grubu, kendi seciyelerini ifşa eder şekilde hücum ettiler.
Ben onları anlamaya çalıştım.
Bir açıdan haklıydılar.
Mesela benim kitabın yazarının İsrailli olmasını mesele ettiğimi düşünenler vardı.
Bu elbette bir kuruntuydu.
Ben adamın doğduğu memleketi nasıl sorun edebilirim? Terbiyem, hayat görüşüm buna asla müsait değil.
Benim takıldığım, yayınevinin, Yuval Noah Harari’nin nereli olduğunu gizleme ihtiyacı duymasıydı.
Neden böyle bir ihtiyaç duyabilir?
Belki de pek çok kimsenin, “Kitabın yazarı İsrailli. Başka ne yazmasını beklerdiniz. Müslümanların kafasını karıştırmak istiyor” diyeceğini düşünmesinden.
Ne yapmıştım yazıda?
‘Evrim’i, ‘Hazret’le terkip ettim. Tamlama yaptım. ‘Hazret-i Evrim’ dedim. Ve ‘Hazret-i Madde’, ‘Hazret-i Enerji.’
Böyle diyerek evrim, madde, enerji gibi kavramlara hem büyük bir kudret hem de aşkın bir akıl izafe ettiklerini ima etmiş oldum.
Halbuki böyle bir durumda ‘lafın tamamı ahmağa söylenir’ ilkesini ihmal edebilirdim.
O günlerde kitaba yeni başlamıştım.
Tabii ki devam ettim.
Şunu belirtmeliyim. Kitapta insanlık tarihi hakkında, insanın hallerini anlamak bakımından faydalı varsayımlar buldum.
Alemin ve insanın Yaratılışı hakkında tefekkür dünyamızı zenginleştirecek şeyler öğrendim.
Mesela, yazarın, ‘tarım devrimi’ bahsinde insanın buğdayı evcilleştirmesini anlatırken aslında buğdayın insanı evcilleştirdiğini tespit etmesi güzeldi.
Bunlardan tamamen bihaber değildim. Ama daha fazla bilgi edindim.
Okurken sürekli bu tür kitapların müelliflerinin bir Yaratıcı fikrinden kaçabilmek için çok eziyet çektiklerini düşündüm.
Mü’minlerin ‘Yaratıcı’ya izafe ettikleri vasıfları, sık sık, ‘evrim’e ve birtakım ‘kuvve’lere yakıştırıyorlar.
Yazarın, Milat’tan önce ikinci bin yılda yazılmış Hammurabi kanunları ile Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi hakkında yaptığı kıyas ilginçti.
Hammurabi, bu kanunları tatbik etmekle ‘Tanrı Enlil’ ve ‘Tanrı Marduk’un kendisine verdiği yetkiler doğrultusunda davrandığını düşünüyordu.
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde ise, “Tüm insanların eşit yaratıldığı, insanlara Yaratıcı tarafından yaşam, özgürlük ve mutluluk peşinden koşma hakkı verildiği” yazıyor.
Yazar, burada araya giriyor.
“Biyoloji bilimine göre insanlar yaratılmamış, evrimleşmiştir” diyor.
Devam ediyor.
“Biyoloji bilimine göre, insanlar yaratılmamış olduğu gibi, ortada bu insanlara bir şeyler bahşeden Yaratıcı falan da yoktur.”
Yazar, bunları söylediği aynı kitapta, farkına varmadan (veya farkına vararak) ‘evrim’e her şeyi yöneten, insanı ve diğer canlıları şekilden şekile sokan çok kuşatıcı, çok etkin, çok büyük bir ‘akıl’ izafe ediyor.
Aslında alternatif bir ‘yaratıcı’ ihdas ediyor.
Evrenin oluşumu konusunda da, gerek bu kitapta gerekse aynı mantıkla kaleme alınmış başka birçok kitapta, bir Yaratıcı, her şeye hakim her şeyi kuşatan büyük kudret ve kuvvet sahibi Allah’ın, bir ‘Vacibü’l Vücud’un varolduğu fikrinden uzak durma gayreti hiç kesintiye uğramıyor.
Adamın yazdığı birtakım şeylerden istifade ederken bu zaafının altını çizmek, birçok kimse açısından can sıkıcı olabilir. Gelirse gelsin.
Sonuç olarak, diyeceğim şu:
Yazar hangi saikle yazmış olursa olsun, bu tür malzemeler, kainatın ve insanın yaratılışına ve Allah’ın yaratmasının ihtişamına hayranlığı, bir başka deyişle ‘hayret’i ziyadeleştirebilir.
Şu anda yanımda Türkiye’nin en önemli yazılımcılardan biri var. ‘Bir numara’ desem abartı dersiniz. Mütevazı davranayım, ‘Türkiye’deki birkaç bir numaradan biri’ diyeyim.
Şimdi, şu anda üstüne basa basa söyledi: CERN’deki ‘parçacık’ onların tezlerini ispat etmez. ‘Hayat’ın kendi kendine vücut bulması ihtimalinin yüzde sıfır olduğunu ispat eder.
Ben tabii 10 üzeri 50 gibi ihtimal hesaplarını bilmem. Şu yazının sonunda uygun düşer diye aktardım.