Merhum Ali Ulvi Kurucu’nun ‘Gümüş Tül ve Alevler’ini arıyordum. Ramazan’da Sultanahmet’teki kitap fuarını dolaştım, bulamadım.
Fakat bir stantta Ali Ulvi Kurucu’nun hatıratını gördüm. (Üstad Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar, M. Ertuğrul Düzdağ, MED Kitap.)
Hatırattan haberim vardı ama bugüne kadar okumamıştım. Şimdi okuyorum.
Hemen belirtmeliyim ki, İz Yayıncılık’a geliş-gidişlerinden tanıdığım, tabii ki eserlerinden de tanıdığım Ertuğrul Düzdağ Bey, büyük bir titizlik ve sabır gerektiren güzel bir çalışma yapmış.
Gıpta ettim.
Bir ara ‘Şehirli Müslümanlar’dan bahsetmiştim.
Ali Ulvi Kurucu’nun hatıraları bu bahis için çok zengin bir kaynak oluşturuyor.
Altını çizmek istediğim bazı anekdotlar var. Okurken, “Bunu bilmiyordum” dediğim tarihi değer taşıyan tanıklıklar da var.
Mehmet Akif Ersoy’la, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’yle, Şehit Hasan el-Benna ile ilgili hatıralar çok değerli.
Mustafa Sabri Efendi’nin Sultan Vahddettin’le ilgili naklettikleri de öyle...
İnşallah temas ederim.
Bugün, hatırattan hareketle başka bir konuya bakmak istiyorum.
Şu 24 Haziran seçimleri arefesinde hatıratın ilk cildini okuyordum.
Ali Ulvi Kurucu Bey 1922 doğumlu.
Çocukluk ve ilk gençlik yılları CHP iktidarının en şedit olduğu zamanlara denk gelmiş.
Çocuk Ali Ulvi’nin etrafında ilim ehli bir yakın akraba halkası var.
Baskılar, onları çok etkiliyor.
1932’de ezanın Türkçe okunması mecbur edilmiş.
İzahı mümkün değil.
Şunlar, Ulvi Bey’in babası İbrahim Efendi’nin sözleri.
“Yahu milletimize tatbik olunan inkılap o kadar amansız oluyor ki, Türkiye’nin Müslüman milletleriyle hiç alakası kalmasın isteniyor. Ezanı değiştirmek ne Rusya’nın aklına geldi, ne Çin’in... Yahu bizden başka ezanı değişik Müslüman ülke yoktur dünyada... Bunlar kimin gözüne girmek için yapılıyor?”
İbrahim Efendi, o baskı yıllarında, kaçak-göçek, çocuk okutmaya çalışıyor. Tahsildarlar, yanlarında bir polisle daha gün ağarmadan mahalleye gelmişler. Ulvi Bey’i dinleyelim.
“Bu sırada babamdan ders okuyup evlerine dönen birkaç çocuğa rastlamışlar.
- Nereden geliyorsunuz?
- Camiden.
- Nerede cami? Kim okutuyor?
Doğru camiye gelmişler. Peder onların dış kapıdan girdiklerini görmüş.
Babamın birdenbire bir atlayışı, bir telaşı, bir koşması var... O halin bizde uyandırdığı ürküntüyü, korkuyu ve dehşeti katiyen unutamam.
Tahsildarlarla polis ayakkabılarıyla camiye girdiler.
- Demek şehrin merkezinde Arap harfleri okutuluyor? İrticai hareket öyle mi? Polis efendi zaptını tut!
Merhum babamın o gün o zalime bir yalvarması var... O günden kalan yara hala içimde kanar.”
Dedesi, büyük alim Hacı Veyiszade’nin anlatıldığı bölümde de benzer eziyetler.
“Bir zaman sonra dedemin camii ot deposu oldu. Elinden anahtarını aldılar. Dedem başka bir mescide geçti.”
Şunlar da Hacı Veyiszade’den aktarılıyor:
“Kuşluk vakti camiden çıkmış eve gelmek üzereydim. Kışlaya yakın evlerin pencerelerine ve damlarına çıkmış kadınlar gördüm. Kadınlar ağlıyor, feryad ü figan ediyorlardı. Beni görünce imdada çağırır gibi “Hocam minareyi kesiyorlar, yetiş hocam minareyi kesiyorlar!” diye seslerini yükselttiler.
İlerleyince gördüm ki, bıçkı getirmişler, askerler iki yanından çekip iterek minareyi kesiyorlar. Dayanamadım şöyle dedim.
- Allah’ım keşke minarenin yerine beni kesselerdi!
Bıçkının sesini işittikçe Hazret-i Zekeriya kesiliyor sandım, bana çok dokundu.”
Ulvi Bey’in hatıratının birinci cildi böyle acı hadiselerle dolu.
Dedim ya, seçime birkaç gün kala okuyordum bu sayfaları.
Derinlere işlemiş hatıralar bunlar.
Bugüne de tesir ediyor.
CHP’nin mitingleri yapılıyordu o günlerde. Hayli kalabalık.
Heyecan dorukta...
Bu sefer kazanır mı CHP?
Kitabı kapatıp önümdeki sehpaya bırakırken... Zihnimden gelip geçen cümle şuydu:
“Bu hatıralar hafızalarda durdukça, millet, CHP’ye fırsat vermek istemez.”
Diyebilirim ki, Ulvi Bey’in hatıraları, geçen hafta yazdığım ‘Seçimden önceki son dip dalga’yı görmemi kolaylaştırdı.
Bence CHP’nin bu hatıraları bizden daha çok düşünmesi lazım.