Hoca Ahmet Yesevi üç kıtayı hallaç pamuğu gibi atmış bir efsanevi derviş. (Vefatı: 1166.)
Bu cümleyi kurmam hiç zor olmadı.
Hindistan’dan Anadolu’ya, Afrika’dan Balkanlar’a kadar bir çok yerde ‘Ata Yesevi’nin izine rastlıyorsunuz çünkü.
Hacı Bektaş-ı Veli’den Mevlana’ya, Yunus’a... Dünyanın her tarafındaki Kalenderiler’e, Bab’lara, Baba’lara kadar...
Ondan evvel dervişlik, sufilik var... Sonra da var.
Ama sanki Hoca Ahmed Yesevi öncesinin de sonrasının da otoritesi.
Mansur’un ‘Ene’l Hak’kı bile Yesevi’nin bir çeşit ‘onay’ını alıyor.
Hangi kuvvet, hangi bağ, moda tabirle hangi enerji Yesevi’yi bir kavşak haline getiriyor? Bunu bilmiyorum.
Bilmediğim bir şeyi biliyormuş gibi kesin bir dille anlatma kabiliyetine sahip değilim.
Kesin ifadeler kullanarak meseleleri kökünden halleden, sizin kesin olmayan halinize acıyarak bakan tipler var mutlaka.
Ne mutlu onlara!
O elemanların dışında bilene de rastlamadım.
Dolayısıyla, işimiz bu meseleyi halletmek değil.
Sadece kendisine izafe edilen “Kimsenin kalbini kırma, kafirin bile... Kalp kırmak Allah’ı incitmektir” sözünü öğretmiş ve yaşatmış olsa talebelerine, fazilet ve keramet olarak yeter.
Kazakistan Büyükelçisi Abzal Saparbekuly’nin Ramazan öncesinde gelen mesajı sürpriz oldu.
Kazakistan’ın bağımsızlığının 30. Yılı vesilesiyle FlyArstan, Kazakh Tourism ve Şimket Turizm müdürlüğü Türkistan ve Şimkent’e düzenlediği basın gezisine davet ediyordu.
Kazakistan’a bir kaç defa gitmiştim. Doğu Türkistan’a da gitmiştim.
Demek Türkistan’a gelmek de varmış nasipte.
Burası, Hoca Ahmet Yesevi’nin memleketi. Eski ismi Yesi.
Yesevi’nin türbesi, türbenin yakınındaki çilehanesi burada.
Türbeyi Emir Timur inşa ettirmiş. Yüksek duvarlar, dev kapılar... Mimaride Timur’un ölçeği aynı dönemin Osmanlı’sından daha büyük diyeceğim ama, zaten Timur Osmanlı’yı fetret dönemine sokup öyle dönmüş buralara.
Büyük bir ülke Kazakistan. Toprakları en geniş Müslüman ülke. Enerji kaynakları neredeyse sınırsız.
Enerji kaynakları deyince petrol, doğalgaz, su, kömür geliyor akla.
Bu kaynaklara insanı mutlaka ilave etmek lazım.
Kazakistan’ın kurucu lideri Nazarbayev bunun yollarını arıyor.
Bir milli ve manevi uyanış çalışması başlatmış.
Başarırsa, yeni bir ‘Kazak Enerjisi’nden bahsedebiliriz.
Hoca Ahmet Yesevi’nin manevi şahsiyeti bu çalışmanın mihverinde yer alıyor.
Ne kadar manevi uyanış? Zannediyorum Sovyet döneminin menfi etkilerini nötrleştirmeye matuf, buna yetecek miktarda...
Sovyet ve Rus kültürünü dengeleyip Kazakistan’ı gerçek bir Kazak ülkesi haline getirmeyi hedefleyen bir de milli uyanış.
Türbeler etrafındaki hummalı faaliyet de bunun bir parçası.
Hoca Ahmed’in mürşidi Arslan Bab’ın Otrar’daki türbesi etrafındaki imar çalışmaları bölgeyi şenlendirmiş.
Otrar deyince bir durmamız lazım. Burası büyük filozof Farabi’nin memleketi. Endülüs’ün ihtişamıyla kıyaslanabilecek devirler geçirmiş. Cengiz istilasından sonra bir daha iflah olamamış.
(S. Frederick Starr’ın Kayıp Aydınlanma’sını Orta Asya’daki uygarlık tarihi hakkında fikir edinmek isteyenlere hararetle tavsiye ederim.)
Şu anda yok öyle bir şehir. Kazakistan, o şehrin izlerini bulup hayata döndürmeye çalışıyor.
Arslan Bab’ın türbesine gelen ziyaretçiler oldukça heyecanlı. Hepsinin yüzü gülüyor.
Tuhaf. Türbeden beş on metre ileride bir kuyu var. Kuyu derin. Kovayı sarkıtıyorsun. İyi bir insansan su çekebiliyorsun, değilsen kovan aşağıdan boş dönüyor.
Bir insanın bunu denediğini düşünün.
Kovayı çekti, suyu çıkardı ve iyi insan.
Veya kovayı çekti, su çıkmadı, kötü insan.
Eğer inanırlarsa kuyu falına, ikisinin de hayatı mahvolabilir.
Biri kurtulmuş ve çekilmez bir insan olarak dolaşır ortalıkta, öteki asla kurtulamayacağını düşünen bedbaht bir insan olarak.
Neyse ki fazla deneyen yok. Ayrıca hemen her deneyen suyu çıkarıyor.
Ziyaretçi yoğun.
Yesevi’nin türbesi de öyle.
Geliyorlar, dua ediyorlar, Kur’an okuyorlar, namaz kılıyorlar.
Ziyaretçiler türbenin avlu kapısından arka arka çıkıyorlar, türbeyi selamlayarak.
Rivayete göre Yesevi, 63 yaşına geldiğinde, Peygamberimiz’in vefat ettiği yaştan sonra yeryüzünde dolaşmaktan hicap ederek yer altına yaptırdığı kabir gibi bir çilehanede halvete çekilmiş.
Aslına uygun mudur bilmiyorum, derin, dar bir yer.
Yani gerçekten çilehane.
Henüz anlatacaklarım bitmedi. Biraz daha devam edelim. İnşallah müteakip yazıda...