Tarlada 3 lira markette 13 lira. İşte ispatı. İşte tarla, işte domates. Bak, bu domates üç lira.
Bu da market. Bak, domates 15 buçuk lira.
Ve işte bu da fasulye.
Tarlada iki lira, pazarda 7,5 lira, markette 11 lira.
Aha bu da bamya. Ne kadar pahalı!
Gelgelelim soğan ve patatese...
Soğan bir ara baş kaldırmıştı sonra yatıştı. Patates de öyle. Eskiye göre fiyatlılar, ama fahiş değiller.
Ekmek de büyük sıkıntı.
Bir tarafta vatandaş, bir tarafta devlet, bir tarafta uncu...
Fırıncı nasıl bunalıma girmesin?
Doğalgazla elektrik pahalandı bugünlerde, fakat izahı mümkün, malum bunlar dolarla alınıyor.
Özür dilerim, elektrik dolarla alınmıyor. Ancak elektrik üretiminde kullanılan doğalgaz dolarla alınıyor.
Fırıncı da elektrik kullanıyor. Mamafih kendi durumunu izah etmekte zorlanıyor.
Bendevi Palandöken ara sıra konuşuyor ama, idareli konuşuyor.
Hareketli bir kamuoyu oluştu fiyatlar konusunda.
Daha aktif bir tüketici bilinci. Her halükarda faydalı.
Bunlar küçük küçük şeyler. Kendileri küçük. Tesirleri büyük.
Hepsi enflasyon paketine dahil ve işte enflasyon büyük çıktı.
Piyasaları izlerken, bu göstergelerin, içinde bulunduğumuz ekonomik müzayaka halinin sebepleri değil neticeleri olduğunu göz önünde bulundurmamız lazım.
(Bir önceki cümlemle çeliştim mi? ‘Kendileri küçük, tesirleri büyük.’
Yani kendileri sebep, tesirleri netice? Hayır. Bir devr-i daim olarak bakalım. Netice, kendisinden sonraki aşamanın sebebi oluyor.)
Ekonomideki sıkıntı daha esaslı sebeplerden kaynaklanıyor.
Ekonomi yönetiminin tercihleriyle ilgili, öncelikleriyle ilgili, ekonomi politikalarıyla ilgili sebepler.
Bir de doğrudan doğruya uluslararası siyasetle ilgili sebepler.
McKinsey, eğer Türkiye’yle çalışma fırsatı bulsaydı muhtemelen bu sebepleri araştıracaktı.
Ekonominin aksayan yerlerini kendince tespit edecek, Türkiye’ye birtakım tavsiyelerde bulunacaktı.
Belki dünyaya da, Türkiye’nin aldığı tedbirlerin doğru olduğunu anlatacaktı.
Bunları yapabilmesi için bizim ‘içimiz’e bakma fırsatı elde edecekti.
Fakat Amerikalı bir şirketti.
Yabancıydı.
Bizim mahremimizin elin uşağına açılmasının sakıncaları olabilirdi.
Bu hassas işi, bütün kötülüklerin sebebi olarak gösterdiğimiz ülkenin bir şirketine vermemiz vatandaş nezdinde istifhamlara yol açıyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çelişkileri, sakıncaları gördü ve “Biz bize yeteriz” dedi.
Bir görüşe göre, bir yanlıştan dönmüş olduk.
(‘Bir görüşe göre’ diyorum, çünkü McKinsey’in isabetli bir tercih olduğu görüşü de mevcut.)
Fakat, ekonomideki sıkıntıların sebeplerinin araştırılması, aksayan yönlerinin tespit edilmesi, bu tespitlere dayalı olarak çözümler üretilmesi lüzumlu ve doğru bir işti.
Yanlıştan dönerken doğrudan da dönmek uygun mudur?
MCKinsey’e hangi sebeple müracaat edilmişse, McKinsey’den hangi fayda umulmuşsa, aynı işlerin, ecnebi olmayan, liyakatli, ehliyetli birileri tarafından deruhte edilmesi bana mantıklı geliyor.
Geçenlerde Murat Yülek Dünya Gazetesi’nde yerli danışmanlık firmalarının durumunu anlatmıştı. (1 Ekim 2018.) Yülek, bu sektörün mevcut olduğunu ancak yeterince gelişmediğini söylüyor.
Şu halde McKinsey’in fonksiyonunu yerli bir danışmanlık şirketine yüklemek en azından şu anda seçenekler arasında değil.
Belki bir heyet tasavvur edilebilir.
Elbette, böyle bir heyetin, şimdiye kadar yapılan doğru veya yanlış her şeyi tasdik ve takdis etmeye şartlanmamış olması lazım.
Objektif olması lazım.
Oluşturulabilir mi Türkiye’de böyle bir heyet?
Şimdi düşünüyorum da, teorik olarak mümkün, neden olmasın?
80 küsur milyon nüfusun içinden böyle bir heyeti oluşturacak miktarda ehil insan mutlaka bulunur.
Bulunur da... Böyle bir heyet, Türkiye’deki siyasi atmosferden etkilenmeden, muarızların ve muvafıkların keskin ve haşin bakışları altında ve zülf-i yâre dokunur muyum dokunmaz mıyım endişesi taşımadan nasıl çalışacak?
Teoride mümkün, pratikte zor görünüyor.
Yine de, kuvvetli bir irade oluşursa yapılabilir.