Bizim memlekette su değirmenleri çoktu. Her derede üç-dört tane olurdu.
Şimdi yine var. Fakat işlemiyorlar.
Duyduğuma göre, istersen, randevuyla gidip mısır öğütebiliyormuşsun.
Yoğunluktan değil. Gebiççi günaşırı bir kişi darı öğütecek diye nasıl beklesin sabahtan akşama kadar.
Halbuki, eskiden değirmende sıra olurdu. Bazen sıra münakaşası olurdu.
Şimdi marketlerin servis arabaları ekmekleri köylülerin kapısına asıyor. Ne unla uğraşıyor köylüler ne ekmek pişirmekle.
(Şair arkadaşım, hemşehrim Yaşar Bedri (Özdemir) bir belgeselini yapmıştı değirmenlerin ama, piyasadaki ‘al gülüm-ver gülüm’ çarkına girmeye muvaffak olamayınca öyle kaldı belgesel.)
Nereden icap etti değirmen?
Yine tuhaf bir çağrışımlar silsilesi.
Bizim memleketten bir adam Çanakkale tarafına gitmiş.
Dağın başında bir yel değirmeni görmüş. Önünde koskoca bir pervane var.
Sormuş birisine, “Nedir bu acayip şey?”
Demiş ki adam, “Efendi, bu değirmendir.”
“Nasıl değirmen? Nereden geliyor bu değirmenin suyu?”
“Suya lüzum yok. Bu yel değirmeni.”
“Tamam da, suyu nereden geliyor?”
“Anlatamadım galiba... Rüzgarla çalışıyor. Suya lüzum yok.”
“Ben anlatamadım galiba. Bak kardeşim bu değirmen değil mi?”
“Evet, değirmen.”
“Hah, değirmen. Peki bunun suyu nereden geliyor?”
Hikaye bu kadar.
***
Eski tip hikaye. Bizim köyde anlatıp anlatıp gülerlerdi. Şimdi kimsenin güleceğini sanmam. Kafalar çok değişti.
Değirmenin mutlaka su ile çalıştığını düşünmesi normal, başka türlü değirmen görmemiş bir adamın.
Durumu anlaması için zamana ihtiyacı var.
Geldik esas mevzumuza.
Bazılarının, artık Anayasa’nın değiştiğini, bundan böyle kafalarımızı yeni sisteme göre ayarlamamız gerektiğini anlaması zaman alabilir.
Önümüzdeki hafta, Cumhurbaşkanı Erdoğan -muhtemelen- Ak Parti’nin Genel Başkanı olacak.
Bu, 16 Nisan referandumunun getirdiği yeni bir değişiklik.
Daha önce böyle bir şey görmemiş olabiliriz. Ama artık göreceğiz.
Belki, biraz temrine ihtiyaç var, siyaset erbabının buna intibak edebilmesi için.
Vitesli arabaya alışanlar, otomatik vitese geçerken birkaç gün zorlanırlar.
Sürekli, sol ayaklarıyla olmayan debriyajı pompalamaya uğraşırlar. Frene de biraz sertçe basarlar.
Benzer bir intibak zorluğu siyaseti de bekliyor.
Yeni sistemde Başbakan olmayacak. Sol ayağınız nafile yere başbakan aramasın.
Bunu niye şimdiden söylüyorum?
Ak Parti’nin 2019 planı belli gibi bir şey.
Partinin doğal ve fiili lideri Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı olacak. Herkes, bugünden itibaren, bu gerçekliğe göre çalışacak.
***
Peki muhalefet ne yapacak?
Mümkünse, çoğunluğun benimseyebileceği, herkesin ortak noktası olmaya müsait bir Cumhurbaşkanı adayı arayacak.
Bir önceki Cumhurbaşkanı seçiminde Ekmeleddin İhsanoğlu formülünü bulmuşlardı.
Bu, o zaman mümkündü. Şimdi değil.
İhsanoğlu, seçilseydi, memleketi yönetmeyecekti. Ne aday gösterenler öyle bir misyon öngörüyordu İhsanoğlu için, ne ona oy verenler.
Fakat, yeni sistemde, Cumhurbaşkanı olacak kimse, ülkeyi bilfiil yönetecek.
Yani, sokaktan, kıyafeti, oturup kalkması düzgün, hatta bilgili, birikimli bir zat-ı muhteremi bulup aday yapmak pek mantıklı değil.
Siyasetçi olması lazım.
Bir siyasi desteği olması lazım. Hükümet kuracak, bakanlar atayacak, fiilen siyaset yapacak.
Kararname yetkisi var ama, Meclis’ten kanun da çıkarmak icap ediyor. Çünkü kanunlar, kararnamelerden daha kuvvetli.
Partisiz, siyasetsiz, önü-arkası olmayan bir zat-ı muhterem bunca işin üstesinden nasıl gelsin?
Ortaya attıkları isimler, tartışma şekilleri, muhalefetin meseleyi ele alışında bir intibak sorunu olduğunu düşündürüyor bana.
Bu konularda tutarlı stratejiler geliştirmek için bir ‘meslek içi eğitim’ sürecine girmeleri faydalı olabilir.