CHP lideri Kılıçdaroğlu aralık ayının üçünde ‘İkinci Yüzyıl Vizyon Belgesi’ni açıklayacağını ilan ettiğinde “Ne açıklayabilir ki?” diye sormuştum kendi kendime.
Siyaset verimsiz. İktidarıyla, muhalefetiyle kendi kısır mevzularının etrafında dönüp duruyor. Sen vatan hainisin, sen dış güçlerin uzantısısın, yok değilim, ekonomi kötü, hayır ekonomi iyi, tek adam, çift adam…
‘Vizyon’ kavramı ise toplumun dikkatini o kısır mevzulardan çekip çıkaracak yeni, gerçekçi ve ikna edici bir gelecek tasavvurunu çağrıştırıyor.
Olur mu böyle bir şey bugünlerde?
Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyonunu açıklamıştı. Var mıydı önceki konuşmalarında söylediklerinden farklı, insanların zihinlerini açacak yeni bir bakış açısı?
Olsa güzel olurdu. İktidarda çünkü. Kısır tartışmaların dışında hem politik gerilimi düşürecek hem insanlara umut aşılayacak bir zihinsel açılımın işaretlerini verse… yetkileri buna müsait, iktidarının ilk dönemlerindeki icraatı da buna müsait.
Doğrusu merak ettim Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir vizyon açıklayacağını.
Alışık olduğumuz bir CHP var, referanslarının önemli bir kısmı Türkiye’nin tek partili zamanlarından kalma. Günümüz şartlarına göre biraz verimsiz, ağırlıklı olarak Türkiye’deki iki kutbun bir tarafını temsil edip duran.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi Türkiye’nin toplumsal gerçekliğine uyarlamaya dönük çabaları, toplumun diğer kesimleriyle helalleşme girişimleri tabii ki göz ardı edilemez.
Fakat bu çabalar henüz insanların zihnindeki CHP’yi unutturacak seviyeye ulaşmadı.
Seçim de adım adım yaklaşıyor. Vatandaşa siyasi gündemin kısır çekişmelerini aşan bir vizyon sunmaya ihtiyaç var.
Kılıçdaroğlu’nun “Birinci ve ikinci sanayi devrimlerinde geç kaldık, ortaya koyduğumuz yeni vizyonla yeni sanayi devriminin tam merkezinde olacağız” ifadesi programın önemli maddelerinden biriydi.
Türkiye habersiz mi yeni sanayi devriminden?
Habersiz değil. Bazı alanlarda bu devrimi yaşıyor. Fakat daha çok tüketici olarak. (Savunma sanayiindeki atılımları ayrı… Keşki bir iki sektöre daha sirayet edebilseydi.)
“Türkiye’yi enerji depolama, işletme ve dağıtım merkezi haline getirme” hedefi de bugünkü iktidarın ajandasında var.
Kılıçdaroğlu bu paragrafı üretime atıf yapan bir cümleyle bağlıyor.
“Petrolün nerede olacağını tayin edemeyiz, ama çipin nerede üretileceğine biz karar verebiliriz.”
Türkiye çip üretebilir mi?
Üretebilir. Eğer yeni sanayi devrimini yakalamayı başarırsa.
Programa katılan akademisyenlerin bu ‘vizyon’un bilimsel dayanaklarının mevcut olduğuna dair bir izlenim sağladıklarını söyleyebiliriz.
Kılıçdaroğlu’nun çokça tartışılan ABD ve İngiltere seyahatleri de bu toplantı vesilesiyle makul bir gerekçeye bağlanmış oldu.
Keza bu toplantıda CHP’nin aktüel siyasetin ötesinde bir iktisadi ve sınai gündemi de olabileceğinin işareti verildi.
Toplantının ikinci faslı da var.
Kılıçdaroğlu 6’lı Masa’daki ortaklarını selamlamayı ihmal etmedi.
“Meral Hanım’ın partisini kurarken nasıl bir mücadele verdiğini ben çok iyi biliyorum. Meral Hanım merttir.”
“Temel Bey bu 6’lı Masa’yı kurarken nasıl bir yük yükleneceğini bilmiyor muydu? Biliyordu. Ama Temel Bey bilgedir ve cesurdur.”
“Ahmet Bey’in deneyimi ve entelektüel birikimi bize her türlü katkıyı sağlayacak.”
“Gültekin Bey’de Menderes ve Demirel’in gençliğini görüyorum.”
“Ali Babacan’ın uygulama tecrübesini ve başarısını biliyorum. Altını çiziyorum, bütün dünya da bu gerçeği biliyor.”
Buna 6’lı Masa’yı kucaklamak, sahiplenmek diyelim.
Bir şey daha yaptı Kılıçdaroğlu.
Daha ziyade “Biz” dedi. Ama “Ben” de dedi.
Cumhurbaşkanı adaylığına talip olduğunu kuvvetle hissettirecek cümleler kurdu.
“Bireyler, yönetenler gelip gidecek, ama ülke bir daha asla savrulmayacak. Bu benim, güzel ülkeme bırakacağım, en büyük ve en güzel mirasım olacak.”
Sanki niyeti siyasi öyküsünü Cumhurbaşkanı olarak noktalayıp emekliye ayrılmak.
Masadaki diğer liderler bu temenniye katılır mı?
Henüz bilmiyoruz.
Seçmen katılır mı?
Onu da bilmiyoruz.
Olsun. Bilmediğini bilmek çok da kötü bir insan hali değil.