TRT Belgesel’de ‘Su Savaşları’ diye bir program var. Dünyanın temiz suya erişilemeyen bölgelerinde, daha çok da Afrika’da su arayan iki adam. Çağlar Demirkapı ve Hakan Girginer. Eğer gördüğüm gibiyse büyük sevaba giriyorlar.
Programa rastladığım zaman sonuna kadar seyrediyorum.
Hangisi beni daha çok çekiyor? Yoksul insanların suya kavuşması mı? Çağlar’la Hakan’ın heyecanları mı? Suyu arama öyküsünün sürükleyiciliği mi? Tam ayırt edemiyorum.
Bu iki programcıyı hiç tanımıyorum. Ama suyu bulduklarında, Afrikalı ihtiyarlar, çocuklar, suyu avuçlayıp yüzlerine vurduklarında sanki ben serinliyorum.
Türkiye’den birçok sivil yardım kuruluşu Afrika’da kuyular açıyor.
Zor işmiş. Takip gerektiriyormuş. Kuyuyu açıyorsun ama kuyu bozuluyor. Kuyuyu açtığın gibi dönüp gelirsen yaptığın iş boşa gidiyor.
Katarakt ameliyatı da yapıyorlar. Bir ara “100 liraya insanların gözlerini açıyoruz” diyorlardı. Şimdi o yüz lira 1500 lira olmuş. Eh, değeri düşmüş TL’yi politika haline getirdik, normal. Yeryüzü Doktorları’ndan bazı doktor arkadaşların tatillerinin bir kısmını bu ameliyatları yapabilmek için Afrika’da geçirdiklerini biliyorum. Meccanen yapıyorlar.
Bugünlerde vekaletle kurban daha güncel. Gazetelerde internet sitelerinde ilanlar var. Bin liraya kurban, bin beş yüz liraya kurban, iki bin liraya kurban…
Rağbet de görüyor. Türkiye’de kurban için 6-7 bin lira ödeme imkanına sahip olmayanlar kurban organizasyonu yapan sivil kuruluşlara bin lira iki bin lira vererek bir vecibeyi yerine getirmiş oluyorlar.
Oluyorlar mı?
Bu tarafı fıkhi bir tartışma. Karışmıyorum. Hocalara fetva sormaya da gerek yok. Herkes kendi vicdanında doğru fetvayı bulur. Eğer vicdanı yerinden kaymamışsa,
Vicdan yerinden kayar mı?
Kayar. Ben çok gördüm yerinden kaymış vicdan.
Yurtdışında vekaletle kurban neden ucuz? Bin liraya bile kurban var?
Şundan. Afrika’da canlı hayvan fiyatları Türkiye’dekine kıyasla çok düşük. 40 dolara bir hisse alınabiliyor. Geriye organizasyon işi kalıyor. Hadi diyelim organizasyon da hisse başına 10 dolar olsun.
Yani bin liraya kurban imkânsız değil. Eğer işi yapan güvenilirse.
Peki emin olabilir miyiz, yaptığımız bağışla Afrika’nın, Asya’nın bir kasabasında, bir köyünde kurban kesilip yoksullara sunulacağından?
Bunu yüzde yüz temin edemezsiniz.
Herkesin samimi olduğunu varsaysak bile aksamalar olabiliyor.
Üç yüz kurban keseceğini tahmin eden ve hazırlığını ona göre yapan bir kuruluş birdenbire diyelim bin beş yüz kurbanlık bağış alıyor.
Kolay değil bin beş yüz hayvanı kesecek adam bulmak, kurban kesme süresi dolmadan o kadar işi çekip çevirmek.
Bazen aksıyor. Kurban zamanında kesilemiyor. Zamanında kesilemeyince de eğer size Kurban kesmek ‘vacip’se, görevinizi yapamamış oluyorsunuz.
Herkesin samimi olduğunu varsayabilir miyiz?
Varsayamayız. Araştırabildiğiniz kadar araştırmanız lazım.
“Bizimkiler yanlış yapmaz” demek yapabileceğiniz ilk yanlış. Bizimkiler yanlış yapmaz dediğiniz andan itibaren başka yanlışlar yapmaya hazırsınız demektir. Şu ana kadar öğrenmiş olmamız lazım. ‘Bizimkiler’ de acayip yanlışlar yapıyorlar. Yanlış yapmakta muasır medeniyet seviyesini geçtiler!
Diyebilirsiniz ki ‘Ben yanlıştan mesul değilim. Parayı veririm, kurtulurum.”
Dini bir iş yaparken “Bizimkiler yanlış yapmaz” diyorsun. Peki ticari iş yaparken niye araştırıyorsun, güvenilir mi, borcuna sadık mı diye?
Kurbanlıklar bazı ülkelerde, mesela Balkanlar’da, Orta Asya’da Afrika’da olduğu kadar ucuz değil. Fakat yardım kuruluşları paçal yapıyorlar. Bir ortalama fiyat tespit ediyorlar.
Yoksul insanlar belki yılda ancak birkaç kez et yeme fırsatı bulabiliyor. Kurban da o fırsatlardan biri. Diye düşünüyordum.
Arkadaşım İHH’dan Osman Atalay’la konuştum. Tam tamına öyle değilmiş.
İnsanlara bir kilo bilemedin iki kilo et dağıtıyorlar. Hanelerinde en az on kişi var. Kişi başına yüz gram iki yüz gram et düşüyor. Onu da bir oturuşta yiyip bitiriyorlar.
Anladık. Biz, uzaktan o kadar düşünebiliyoruz.
Osman Atalay Kurban’ın fakirliğe çözüm olmadığını, başka şeyler yapmamız gerektiğini söylüyor. Mesela tohumlar götürelim. Patates, mısır, domates, karpuz… Seneye burada patates, mısır tarlası görmek istiyoruz diyelim. Ziraat öğretelim. O zaman onlara daha çok yardım etmiş oluruz.
Evet, Afrika’daki, Asya’daki başka yerlerdeki yoksullara yardım etmek güzel. Bunu yapalım.
Ama yaşadığımız yerdeki yoksullarla hemhal olmak, yoksul dostlarımız olması ve onların derdine çare olmamız daha güzel.
Cemiyetimiz o kadar irtibatı kopardı ki yoksullardan, mahallelerimiz öyle ayrıldı ki zengin ve yoksul mahalleleri olarak, o kadar yabanileştik ki… İnsanların yoksul olabileceğine inanmakta bile güçlük çekiyoruz.
Vicdan, böyle böyle kayıyor işte.
Efendim, bugün Arefe, yarın bayram.
Kurban Bayramınız Mübarek Olsun.