Haber, duyduğum günden beri aklımda. Balıkesir’de bir vaiz görevden alınmış, bunu kendine yedirememiş, intihar etmiş.
Ben biraz da Balıkesirli sayılırım. Babam 70’li yıllarda Balıkesir’in müftüsüydü. Ben de Balıkesir İmam-Hatip mezunuyum. Balıkesir’i severim. Hem de özlerim.
Üzüldüm. Merak da ettim.
Bisiklete bindiği ve kürsüde cüppe giymediği için şikâyet ediliyormuş.
Böyle değildir herhalde diye düşündüm.
Biraz araştırdım.
Adı Mehmet Deniz. Manisa’nın bazı ilçelerinde müftülük yapmış. Yani ilçe müftüsüymüş.
İlçe müftüsüyken görevden alınmış.
Sıra dışı bir hoca.
Diyanet işe Diyanet Vakfı’nın arabasıyla değil de motosikletle (bazı haberlerde bisikletle) gittiği, görev sırasında cüppe giymediği gibi gerekçelerle hakkında soruşturma açmış, sonra müftülükten atılıp Balıkesir’e vaiz olarak atanmış.
Neden müftülüğe motosikletle gidiyormuş?
Diyanet Adil-Sen’in başkanı Ahmet Murat Hocaoğlu Deniz’in kendisine Diyanet Vakfı’nın aracıyla gidip milletin hakkına girmemek için böyle yaptığını anlattığını söylüyor.
Bir haberde, şu anda Tekirdağ il müftüsü olarak görev yapan Mustafa Soykök Manisa il müftüsü iken o dönemde Kırkağaç müftüsü olan Deniz’i ziyaret ettiğini, Deniz’in ziyarette Diyanet Vakfı bütçesinden yemek ısmarlamak yerine kendi cebinden simit ve peynir aldırdığını anlatıyor.
Büyük kabahat etmiş!
Ahmet Murat Hocaoğlu’yla telefon görüşmesinde 5 çocuğundan 4’ünün öğrenci olduğunu ve ağır bir geçim sıkıntısı çektiğini söylüyor. O ay on bin lira açığı varmış.
Hocaoğlu “Diyanet içerisinde bir grup var, Mehmet Deniz o gruba verilen son kurban” diyor.
Aşağı yukarı anladım.
Görevden alınmayı kendine yedirememiş. Maddi olarak da çökmüş. Sıfırı tüketmiş. Fena halde borçlanmış. 10 bin dolar civarında. Dövizin hızla yükselmesi yüzünden çaresizliği bir kat daha artmış olabilir. Eşi bir tekstil atölyesinde asgari ücretle çalışmaya başlamış. Hepsi üst üste gelince tahammül edememiş, canına kıymış.
Allahu Te’ala kimseyi çaresiz bırakmasın. Mehmet Deniz’e de rahmet etsin.
Eşi Zeynep Hanım Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a sesleniyor.
“Hayatı boyunca onuru ve şerefi ile yaşamış olan eşim hangi sebepten dolayı cezalandırıldı? Bunları kaldıramayan eşim yaşamına son verdi. Mahkeme kararları kim için ve ne için verildi? Sayın Ali Erbaş'a sesleniyorum; Hz. Ömer demiyor muydu, ‘Fırat kenarında kuzuyu bir kurt kapsa hesabı Ömer'den sorulur.' Biz bunun hesabını kimden soracağız Sayın Başkan? Benim, eşimin ve çocuklarımın vebali kimlerin? Bunun hesabını nasıl vereceksiniz bana? Bize ‘Mazlumsunuz, mahkemeye gidin' dediğiniz halde, bu mahkeme kararları kimler tarafından müdahale edilerek bu hale getirildi? Bu işle alakalı olduğunuzu inkâr edebilecek misiniz? Bu vebali nasıl kaldırabileceksiniz?”
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş muhtemelen bir başka vaazında Hz. Ömer’in adaletini anlatır. Mehmet Akif’in mısralarını da okur.
Çünkü, kullanmayı, istismar etmeyi seviyoruz Hz. Ömer’i.
Ama bu sorulara henüz bir cevap vermedi.
Diyanet Vakfı’nın içindeki grup kim? Araştıran eden yok.
Muhtemelen konu böylece kapansın gitsin istiyorlar.
Şartlar da konunun kapanmasına müsait.
Yapana yaptığı kar kalıyor. Konuyu hakkıyla soruştursan bir sürü adam rahatsız olacak. Ölen öldü zaten.
Tuzu kuruda olanlar bütün kötülüklere böyle bakıyor.
Adalet?
Toplumda böyle bir kaygı olduğundan çok şüpheliyim. Kalitemiz çok düştü.
Geçenlerde genç bir arkadaşım anlattı.
Bir sanayi sitesinin imamının hırsızlığını yakalamış.
Artık onun arkasında namaz kılmak istemiyor. Hatta Cuma’ya nereye gideceğim diye kara kara düşünüyor.
Ertesi gün “Cuma’yı nerede kıldın?” diye sordum.
“O kıldırmadı” dedi.
Şikayetçi ama çözüm bulamıyor. İmamın arkasının kuvvetli olduğunu söylüyor.
Ben de çözüm bulamadım.
Şunu söyleyebildim.
Cemiyet olarak vatandaşın teberruunu çalan bir imamdan müşteki olacak kalitede değiliz.