Türkü yakan, türkü diyen bir şehirdir Kerkük.
Tarih kitaplarına bakınca, Asurlulardan Roma’ya ve Perslere, Emeviler’den Selçuklu’ya, Osmanlı’ya, son devirde İngilizler’e kadar gidilebilir.
İngilizler petrole bakarak Ortadoğu haritası çizmişler. Petrol olduğu için Kerkük onların eline geçmiş.
Bunlar, yarı ölü tarihi bilgiler olarak kalırdı kitapların arasında.
Türküleri olmasa olur muydu Kerkük?
Olurdu da, bu kadar olmazdı.
Türküler sayesinde uzaklaşmadık, bir ayağımız Kerkük’te.
Geçen hafta, türkü bahsimiz Kerkük’e gelmişti. Buradan devam ederiz demiştim.
Arkadaşım Mustafa Yılmaz “Bir Kerkük türküsü de benden” diyerek bir türkü videosu göndermiş. “Hem türkü, hem de şiirin hası” diye ilave etmiş.
Mustafa söylüyorsa doğrudur.
Öyle doğrudur ki...
Rahmetli Ramazan Dikmen “Açık kalmış yaraların dilini bilen dost” derdi Mustafa için.
Bir uzun hava. Neriman Altındağ Tüfekçi söylüyor.
“Baba bugün dağlar yeşil boyandı.”
Kerkük türkülerindeki “baba” ne hoştur!
“Kalbime ateş düştü
İçinde yar da yandı
Su serptim ateş sönsün
Serptiğim su da yandı.”
Türküyü yakarken yanmış adam! Bitmiyor. Şuna bakın:
“Baba bugün yar dağıdır
Sinemde yar dağıdır
Başımda gam yuvası
Dağıtsa yar dağıdır.”
Mustafa Yılmaz’a teşekkür ediyorum.
Bir de “Altın Hızma” var, dinlediğimiz zaman bizi yerlere seren.
“Altun hızma mülayim
Senüv Hak’tan dileğim
Yaz günü Temmuz’da
Sen terle ben sileyim”
Biliyorum, daha çok ‘seni Hak’tan dileyim’ diye yazılıp okunuyor. Ben bir Türkmen’in ‘senüv’ diye okuduğuna rastladım. Okuyucunun adını hatırlamıyorum. Aklıma yattı.
Senüv, Türkmen ağzında ‘sensin’ anlamına geliyorsa dile daha uygun.
Yanılıyorsam, yanılıyorumdur. Bana uyar yanılmak.
Bu türkü girişiyle, ritmiyle, ağır ağır yürür insanın üstüne.
Şiir musikiyle tamamlanır.
Her tarafı güzel ama... Herhalde en ziyade yükseldiği yer “Seni gördüm şad oldum”dur.
Kerkük’te kalmak istersek kalırız. Ama benim maksadım memleketin her tarafını türküyle dolaşmak değil.
Yazının akışı içinde hatırıma gelen türkülerin içindeki şiire dokunup dokunup geçmek.
Mesela Acem Kızı. Tam şurası. Can alıcı yeri:
“Uğrun uğrun kaş altından bakınca
Can telef ediyo gül Acem kızı.”
‘Uğrun uğrun’ ne demek?
‘Gizli gizli’ demek.
Peki ‘gizli gizli’ deseydiler şiir olur muydu?
Olmazdı.
Demek kelimeler birbirinin yerine geçemiyor. Ancak kendi yerlerine geçebiliyor.
Kerkük’ten taa Kırşehir’e geldik. Gerçi bu türkünün menşeini Kars diyenler var. Fakat biz en içtenini Neşet Ertaş’tan dinlediğimiz için Kırşehir kolayımıza geldi.
Bir türkü var.
Bazen, gam içinize çöreklendiği zaman... Dünya daraldığı zaman... Dilinizin ucuna gelir.
Bu türküyü ararsınız. Söyleyebilseniz söylersiniz.
“Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.”
Bu türkü bizim kuşağın hafızasına Muzaffer Akgün’ün sesiyle yerleşmiştir.
“Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” deyince iş biter aslında. Burasıdır türkünün zirvesi. En çok bu mısrayla hemhal olursunuz.
Devamı ayrıntıya girer. Derdin, gamın adresini verir. Özelleştirir. Ama güzeldir.
“Bugün posta günü canım sıkılır
Ellerin mektubu gelmiş okunur
Benim yüreğime hançer sokulur.”
Asker miydi? Mahpus muydu? Allah bilir.
Bugünlük bu kadar yetsin.