Kültür’ bizim kuşağın iddialı olduğu bir alandır.
Sanayiden, teknolojiden fazla anlamayız. Muhakkak iyi bir şeydir. İçimizde makinadan, inşaattan, ticaretten anlayanlar olsun. Fakat bize fazla yanaşmasınlar.
Okuruz, yazarız, mır mır mırıldanırız, kalemle, kitapla haşır neşir oluruz, kafamızı fazla ütülemesinler.
Biz kendi kafamızı kendimiz ütüleyebiliriz.
Yoo! Antipati değil bizimkisi. Severiz onları da.
Ama bir şiirin, bir öykünün, bir romanın içine pergelle, gönyeyle, teraziyle, çekülle girme ihtimalleri bizi endişelendirebilir.
Biz ‘getto’larımızda şiir, öykü, roman didiklerken... Dostoyevski’yi, Rilke’yi, Rumi’yi, Attar’ı kimin kaç defa okuduğunu hesap ederken çok hayat devam etmiş herkes işine bakmış...
Baksın, o da lazım.
Belki böyle bir yetişme çağıdır, bizim gibilere elinde büyüteçle piyasada Kültür Bakanı aratan.
Aratan demeyelim de, ‘Kültür Bakanlarının performansına dikkat kesilmemize sebep olan’ diyelim.
Öyle ki çoğu zaman, Kültür Bakanlarının aynı zamanda Turizm Bakanı olduklarını bile unuturuz.
AK Parti hükümetlerinin kültür performansları iyi değil. Bu artık kaziye-i muhkeme haline geldi.
Her yeni bakanda ümitlendik ama, medyanın -kazara- uyurken yakalayıp resmini bastığı Atilla Koç’un performansını aşamadık.
Eğer başarıysa, AK Parti döneminde ‘kültürel iktidar’ kavramı dejenere oldu. Tabiri caizse ‘kültürel iktidar’ın ‘pixel’i düştü.
(Pixel: Birim alan başına düşen nokta sayısı.)
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un basın toplantısı bu ilgilerim yüzünden benim için bilhassa önemliydi.
Sektörün içinden geliyor Bakan Ersoy. Tabii ki ‘kültür’ün değil, turizmin içinden.
Sektöre paraşütle inmemiş. Ta dibinden başlamış.
Gerçekten sektörü iyi tanıyor.
Sistemin nasıl geliştirileceğini biliyor.
Fakat, toplantı esnasında turizm öyle başattı ki, bir ara, Kültür ile Turizm yeni sistemde birbirinden ayrıldı mı acaba diye tereddüte düştüm.
Devleti iyi takip etmiyorum. Boşluğuma denk gelmiştir, kaçırmışımdır.
Bakan beyin sohbetini dinlerken kontrol ettim. Hayır, kültürle turizm ayrılmamış.
Kendisine de ilettim. Kanaatim şu: Dünyadaki en iyi Turizm bakanlarından birine sahibiz.
Aynı şeyi ‘Kültür’ için söylememiz, hele şu aşamada, çok zor.
Ama ümit edebiliriz.
Sivil bir yönetici. Kültürün içinden gelmiyor ama, bir profesyonel.
İş yapmasını biliyor.
O zaman, tanımadığı bir alanda, alanı iyi tanıyanlarla birlikte çalışarak, alanı tanıdığını zannedenlerden daha verimli işler yapabilir.
Eğer yapmak isterse.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmelerinin kültür ağırlıklı olduğunu söylüyor, hatta yüzde 80 gibi bir oran da veriyor Bakan Ersoy.
Bundan, kültür politikalarının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kontrolünde olduğunu mu anlamamız gerekiyor?
Bir de Hasankeyf’i sordum Bakan Bey’e.
Hasankeyf, çocukluğumdan beri barajın altında kaldı kalacak...
Fakat, yine çocukluğumdan beri, Hasankeyf’in, yapılabilecek bütün barajlardan daha kıymetli olduğunu düşünürüm. Maddi olarak da, manevi olarak da...
Sektörün içinden bir yetkili olarak, acaba ne düşünüyor?
Bir ‘destinasyon’ olarak, Hasankeyf mi değerli, Hasankeyf’i örtecek baraj gölü mü?
Şu saatten sonra baraj inşaatının durdurulmasını kimse düşünmez. (Aslında düşünse güzel olurdu.)
Bakan Bey’in ifadelerinden, bilhassa bugün için, Hasankeyf’in Hasankeyf olarak daha kıymetli olduğunu anlıyorum. Ama “Belki o zaman baraj daha önemli görünüyordu.”
İzlenimim şu: İşin ‘Kültür’ tarafını anlamamız için zamana ihtiyacımız var. Ama Turizm emin ellerde.
Gün, bitmedi.
Milli Gazete’nin Ankara Temsilcisi Mustafa Yılmaz’la birlikte Milli Gazete’ye gittik.
Milli Gazete ve TV 5’teki arkadaşlarla hasbihal ettik.
Bir ara Recai Kutan Bey’in oraya geleceğini söylediler.
Beklemeye değerdi, bekledim.
Recai Bey’in, aktif olarak siyasetin içinde olmasa da siyaseti çok iyi takip ettiğini söyleyebilirim.
Bize Kirazlıdere tutukevi anılarını anlattı. Benim için çok kıymetliydi.
El öpme adetim yoktur ama, Recai Kutan Bey’in uzun siyasi hayatı boyunca temizliğine halel gelmeyen ellerini, Recai Bey’in itirazlarına rağmen öptüm.