Eskiden usul biraz farklıydı. Bir yerin belediye reisini görevinden almak icap ettiğinde, ya da reis bir suçtan dolayı hapis cezası aldığında belediye meclisi seçim yapılır, meclis üyelerinden biri yerine başkan seçilirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan şiir okumaktan dolayı mahkûm edildiğinde de böyle yapılmıştı.
Ali Müfit Gürtuna’nın başkanlığı o günlerden kalmadır.
O günleri hem yaşadık hem de çok hikâyesini dinledik.
Benim, aradaki etkisiz faktörleri ekarte ederek ulaştığım kanaat, Gürtuna’nın Erdoğan’ın işaretiyle başkan seçildiğidir.
Bizim idarecilerimiz yetkiye aç.
Her şeyi yönetmek, her konuda yetkili olmak istiyorlar.
Kültür, sanat, müzik, spor, eğitim gibi anlamadıkları konularda bile.
Türkiye’de futbolun tadının kaçmasında idarecilerimizin futbola burunlarını çok sokmasının büyük etkisi vardır.
Keza, üniversitelerin kalitesinin düşmesinde üniversiteleri akıllarına estikçe mıncıklamalarının.
Ah! Ekonomiyi unuttuk!
Ekonomiden anlamayan yöneticilerimiz ekonomiyi bozdu. Şimdi, düzelmesi için vatandaşı limon gibi sıkıyorlar.
Kendileri hiç sıkılmıyorlar.
Görevden alınan ya da mahkûm olan belediye reislerinin yerine kayyım tayin etme yetkisi de bu yetki açlığının bir meyvesi.
Seçimde belediyeyi kazanamıyorsun.
Canın sıkılıyor.
Yerine başka birini atayasın var.
Kanun yapmışsın, yaptığın kanunla kendini yetkilendirmişsin.
Buyur. Bir suç isnat et. Al görevden. Yerine başkasını kayyım olarak tayin et.
Bu kadar basit olmadığını biliyorum.
Kayyım uygulamasının hikmetlerine insanları ikna etmek için bin dereden su getiren ukaladan sıkıldığım için böyle basitleştiriyorum.
(Ukala: Akıllı geçinenlerin çoğulu.)
Bırak, belediye meclisi bir başkasını seçsin.
Ben kanun çıkardım, tek oyla belediye başkanı seçmenin yolunu buldum, o kanunu uyguluyorum.
Tek oyla. Seçim kampanyasına, propagandaya, seçim vaatlerine falan da gerek yok. Tak, şak!
Belediye meclisinden seçmenin de kanunu var. O kanunu uygula.
Belediye meclisi benim dediğim adamı seçmez ki, yine kendi partilerinden birini seçerler.
Seçimi yeniden yap. Bırak halk seçsin.
Onun kanunu yok.
“Yok kanun, yap kanun” işitmedin mi Enver Paşa’dan?
Halk inadına benim en istemediğim adayı seçer.
İyi bari, bu kadarını öğrenmişiz.
Evvelki gün sabaha karşı Esenyurt belediye başkanı Ahmet Özer’i gözaltına aldılar.
Bırak, gün ışısın, öyle al. Adam başkan, o kadar rektörlük yapmış, ilim adamı, kaçacak göçecek hali yok.
Hayır. Burnunu sürtmem lazım. Sabaha karşı, evinden apar topar.
On senedir takip ediyoruz, adam terör örgütü üyesi.
İmralı görüşmelerinde adı geçmiş, ona görev de vermişler.
İmralı görüşmeleri devlet işiydi, çözüm sürecinde İmralı işine girmeyen mi var? Boyuna haberleşiyordunuz.
Hem terör örgütü üyesiyse ve on senedir takip ediyor idiysen başkan adayı olmasına müsaade etmeseydin.
Hele bir seçilsin… Müsaade etmezsem aday göstermezler, başkasını aday yaparlar, kazanır, sonra görevden almaya bahane de bulamam.
Böylesi daha güzel, insanlar yetkimizin ne kadar çok olduğunu daha iyi anlıyorlar. Hem kayyım atama kanununu boşuna mı çıkardık?
Tam da mevsiminde, ‘devlet aklı’ Öcalan’ı TBMM kürsüsüne davet ettikten, memlekette açılım, barış, çözüm süreci lafları tedavül etmeye başladıktan birkaç gün sonra.
Devlet aklı diye bir şey yok aslında, o bizim kendi aklımız.
Biliyordum.
Suçlu mudur Esenyurt belediye başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer?
Bunu henüz bilen yok.
Yargı karar verecek. Gidişata bakılırsa suçlu bulacak.
Bizim tecrübe ettiğimiz yargı düzeni böyle, ne olacağını önceden biliyorsun.
Nasıl biliyorsun?
Devlet yetkililerinin hal ve hareketlerine bakınca anlıyorsun.
Yargı da öyle anlıyor.
Buraya kadar yazdıklarım Başkan Ahmet Özer gerçekten suçluysa bile geçerli.
Nereye geldik?
Artık Esenyurt’un tek oyla seçilmiş bir belediye başkanı var. Oraya geldik.