Satranç, stratejiyle bağdaştırılır. Şans oyunu olduğu söylenemez. Satranç taşlarının renginin şöyle ya da böyle olması oyunculara avantaj sağlamaz.
Dama da öyle. Fakat dama taşlarının kabiliyetleri –damaya çıkan taşlar müstesna- satrançtaki filler, piyonlar, atlar gibi değişiklik arz etmez.
Oynayası olan satrançla da, damayla da kumar oynayabilir.
Ben oynayacak kart ya da zar bulamayınca yolun kenarına oturup ‘gelen arabanın plakası tek mi, çift mi’ diye bahse girerek kumar oynayanlar işittim.
Fakat poker galiba kumarsız oynanmaz. İnsanlar pokerin içindeki dramatik hallere, işin içinde para olmayınca konsantre olamaz.
Poker şans oyunu. Şans oyunu ama, kısmen. Oyunun psikolojik boyutu var.
‘Poker surat’ kime dersin?
İçindeki hali suratına yansıtmamayı başaran insanlara dersin.
Ben poker nasıl oynanır, hangi kartlar hangi kartlara galip gelir, bilmiyorum.
Sadece birazcık fikrim var. Okuduklarımdan, seyrettiklerimden.
‘Ful as’, ‘Ful rua’, ‘rölans’, ‘as döper’, ‘pas’, ‘rest’ gibi laflar işittim.
Kartların zayıfsa kart istiyorsun. Onu da biliyorum.
Gelen kartlar iyiyse şansın artıyor.
Ama oyunun psikolojisi kartlardan daha cazip.
Suriye’de işler karıştığında Türkiye elinin çok iyi olduğunu düşünüyordu.
Hızlı girdi oyuna.
Morali de yüksekti.
Elindeki kartlar yüzünden belli oluyordu.
Ağır ilerliyordu oyun. Sanki masada Esat’la biz vardık.
Saatler ilerledikçe, lambalar yandıkça oyunda bir sürü kaşarlanmış kumarbaz olduğunu fark ettik.
Kartlar?
Kartlar da değişikmiş. Hepsi bizim bildiklerimizden ibaret değilmiş.
Papazın, valenin, kızın, şarktaki müteradifleri…
İçinden çıkılmaz bir hal aldı oyun.
Biz neredeyse oyun dışı kalacağız.
En iyi kartlarımızdan biri, askerimiz…
Sanki üstündeki resim silinmiş. Paralel, en iyi kartımızı tanınmaz hale getirmiş.
Böyle kötü bir halde, pokere hiç uymayacak şekilde suratımız yıkık… İki kart istedik.
Elimiz düzeldi.
15 Temmuz sayesinde temiz, çizgileri, renkleri belirgin bir asker kartı geçti elimize.
Rusya’yla ilişkilerin tamir edilmesi de yeni bir kart gibi elimizi düzelten diğer faktördü.
Tam kaybettiğimizi düşünürken yeniden oyuna ortak olduk.
Tam uydu mu bilmiyorum. Kabaca bir fikre sahip olduğum ‘poker’ metaforu üzerinden Suriye’deki durumumuz aşağı yukarı böyle görünüyor.
Yazmıştım. ‘Fırat Kalkanı’, daha önce yapılması gereken fakat paralel illetiyle malul TSK’nın ayak sürümesi yüzünden yapılamayan bir operasyondu.
Rusya’yla aramızın bozuk olması da özellikle Hava Kuvvetleri’nin sınır ötesindeki hareket imkanını ortadan kaldırıyordu.
Rusya’nın uçağını düşürmüştük. (Muhtemelen bu da bir paralel işti.) Suriye’de uçak uçurmak, Rusya’yla yaka paça birbirimize girmemizi gerektirebilirdi. Böyle bir şeyin ne memlekete faydası olurdu, ne bölgeye.
Elimiz güçlenince rakiplerimiz de, müttefiklerimiz de sözümüzü en azından eskisine nazaran daha iyi anlamaya başladı.
ABD Başkanı Obama’nın Çin’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yapacağı görüşmeden önce, Türkiye hakkında arayı yumuşatacak sözler söylemesinin sebebi budur.
ABD eski Büyükelçisi Jeffrey’nin, ‘ABD’nin bölgede 5500 askeri bulunmasına karşılık Türkiye’nin 450-500 askerle fark yarattığını’ söylemesi, Türkiye’nin başarısının gözle görülür olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye’nin Cerablus’taki hamlesini Çobanbey’de sürdürmesi, bir ‘kararlılık’ ve ‘kalıcılık’ işareti.
‘Kalıcılık’tan oraya yerleşmek ve orada kalmak anlaşılmasın.
Kalıcılık, PYD koridorunun Fırat’ın doğusunda kalmasını anlatır. Bir de IŞİD tehdidinin Türkiye sınırından mümkün olduğu kadar uzakta kalmasını.
İnşallah bu olanların hepsi iyiye alamettir.