Eve geldin, baktın karın senin evinde erkek arkadaşıyla oturuyor. Bir şey diyemezsin.
Tövbe estağfirullah! Niye bir şey diyemezsin?
Çünkü İstanbul sözleşmesi var.
Sana kötülük etmek isteyen her hangi bir kadın, “Bu adam bana cinsel tacizde bulundu” dediği zaman hiçbir şey yapamazsın. Direkt içerdesin.
Allah kuru iftiradan saklasın, neden yapamazsın?
Çünkü İstanbul sözleşmesi var.
Oğlunu bir erkek gibi, kızını bir kız gibi yetiştiremezsin.
Niye o?
İstanbul sözleşmesi yüzünden.
Kadın ve erkek dışındaki cinsiyet tercihleri teşvik ediliyor. Alem lgbt oldu.
Neden?
İstanbul sözleşmesi yüzünden.
Bir kadınla birkaç hafta evli kalıp ayrılsan ömür boyu nafaka ödüyorsun.
Gerçekten mi?
Gerçekten.
Kim yapmış öyle bir kanunu?
İstanbul sözleşmesi.
Peki hiç okudun mu İstanbul sözleşmesini?
Okumadım ama herkes öyle söylüyor, yalan mı söyleyecekler?
Bu hayali diyaloglar İstanbul Sözleşmesi hakkındaki bilinç durumunu aşağı yukarı özetliyor.
Ben hayali dedim ama, hemen sokağa çıkın canlı olarak tamamını tecrübe edebilirsiniz.
Özet: Okumadım ama karşıyım.
Öyle ki kafalarına saksı düşse İstanbul Sözleşmesi’nden bilecekler.
Diyaloglarda ifade edilen sorunlar yok mu memleketimizde?
Bazıları var, bazıları yok.
Varsa da yoksa da İstanbul Sözleşmesi’nden kaynaklanmıyor.
Sebebi sözleşmedir dedikleri sorunların çoğu sözleşmeden önce yapılmış kanunlarla ilgili.
Peki çok mu dört dörtlük bir metin İstanbul sözleşmesi?
O kadar da değil.
Mantıklı birileri oturup okusaydı ve tembellik etmeyip üzerinde çalışsaydı mutlaka daha iyi bir metin çıkarırdı.
Demek ki Kadem’ciler dahil hepsi kös dinlemiş.
Mesela şu ifade:
“Taraflar kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı önyargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değişmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.” (12. Madde.)
Gelenekle ne zorun var? ‘Kökü kazınacak’ olanları şiddete sebep olan törelerle sınırlandırsan neyin eksilir?
Sözleşmede geçen ‘toplumsal cinsiyet’ kelimesinin tefsiri de değişik çağrışımlara yol açıyor.
Bu tabirin lgbtnin mevcudiyetini ima ettiği söyleniyor.
İyi de, “Kazvin’de kuşlar tek kanatla uçar” lafı İstanbul Sözleşmesi’nden bin sene önce çıkmış.
Mevcudiyetini ima etmediğin zaman mevcudiyet ortadan kalkıyor mu?
‘Cinsiyet’ kelimesi Arapçada ‘uyruk’ anlamına da kullanılıyor.
Devletin uyruğu olan herkesi şiddetten koruması gerektiğini düşünebiliriz.
Bunun için sözleşmeye yazmak da şart değil aslında.
Koru işte vatandaşlarını şiddetten.
Diyeceğim şu:
Bahsi geçen sakıncalarla İstanbul sözleşmesi arasında tarif edilebilir bir illiyet yok.
Ama son yıllarda özellikle muhafazakar muhitlerde böyle bir izlenim yerleşti.
Sözleşme aleyhine bir kamuoyu oluşturuldu.
Maksat bu idiyse maksadın hasıl olduğunu söyleyebiliriz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözleşmenin kaldırılmasının muhafazakar tabanda olumlu bir etkiye sebep olacağını hissetti, bunda bir siyasi fayda gördü ve değerlendirdi.
Sözleşmenin kaldırılması sözleşmeden şikayetçi olanların sayıp döktüğü sorunların hiç birini çözmeyecek.
Sorunlar devam edecek.
Sorunlar devam edince kimi günah keçisi yapacağız?
Biz harika bir nesiliz.
Kendimiz yazıp kendimiz imzaladığımız bir metni bütün kötülüklerin anası ilan edebildiğimize göre, günah keçisi tayin etmekte de zorluk çekmeyiz.