Hakikat’in herkes açısından müşterek olan objektif standartlarının kaybolması ve gerçekler, alternatif gerçekler, bilgi, görüş, inanç ve hakikat arasındaki dairevi kayma.”
‘Post-truth’ ya da ‘hakikat sonrası’ kavramı böyle tarif ediliyor.
Oldukça soğukkanlı bir tarif.
Halbuki kıyamet gibi bir şey bu. Düşünsenize, gerçeğin eli kolu bağlı. Yalan ortalığı kasıp kavuruyor.
Yeni mi çıktı?
Yeni sayılır. Trump’ın kazandığı 2016 başkanlık seçimleri sırasında.
Gerçi, eski devirlerde de gerçekle yalanın iç içe girdiği, gerçeğin ne olduğunun önemini kaybettiği, yalanın egemen olduğu çoktur.
Misal verirsem sapar mıyız konudan?
Saparız. Ama verelim.
Galile Engizisyonda, gerçeğin yalan olduğunu beyan ederek yakayı kurtardı.
Kilisenin ‘yalan’ı, ‘gerçek’ten güçlüydü.
Galile, kendi duruşmasında kendisine yalancı şahitlik yaptı.
Galile yalan söyleyince mahkeme doğru karar verdi!
Sakıncalı doğru yerine faydalı yalan!
Kabahati kilisenin üstüne atıp kendimiz sıyrılalım mı?
Hayır, sıyrılmayalım.
Mesela, bizim tarihimizde bütün fitnenin, kötülüklerin fatura edildiği ‘Abdullah İbn Sebe’ karakterinin etrafındaki tarihsel öykü...
Bu öykünün hakikati ifade ediyor olması mı önemli, yararlı olması, kafamızı rahatlatması mı?
Daha çok var böyle öyküler.
Yeni icat edilmediyse de yeryüzündeki bütün insanları kapsayacak şekilde yaygınlaşması yeni.
‘Hakikat’i gürültüye boğan vasıtalar çoğaldı.
Alem bir anda sevgili yalanlarla doldu.
Yeni mottolarımız:
Yalan olsun ama güzel olsun, kullanışlı olsun, biz ona gerçekmiş gibi itikat edelim.
Rahatlatıcı bir yalan, rahatsız edici bir gerçekten evladır.
‘Post-truth’ ilk olarak politik bir duruma izafeten kullanıldı.
Sağı solu karıştırırken bir yazıya rastladım. (Washington Post. 1 Mayıs 2018.)
“Başkan Trump, başkanlık yemininden bugüne kadar geçen 466 gün içinde 3001 yanlış ya da yanıltıcı iddiada bulundu. Her güne 6,5 yalan düşüyor.”
Yüksek bir ortalama!
(Biden İsrail’le başladı. Bakalım nereye varacak.)
Nasıl hesaplamışlar bunu?
Başkanın her şüpheli ifadesini izleyen, tahlil ve tasnif eden ‘Gerçek Sağlayıcı” veri tabanı yapmışlar. Trump’ın sözlerinin sağlamasını yapan bir veri tabanı.
Veri tabanı 20 Ocak 2021’e kadar çalışmaya devam etmiş. Yalan sayısı 4 yılda 30 bini 573’e çıkmış.
Tövbeler olsun, grafikler de yapmışlar.
Bizim siyasetçilerin çetelesini tutacak tarafsız bir kuruluş çıksa abone olurdum.
Ama Washington Post gibi tek bir tarafı yazmayacak. Hepsini yazacak.
İki siyasetçi bir birini yalancılıkla itham ediyorsa hangisi doğru söylüyordur?
Büyük bir ihtimalle ikisi de.
Post-truth dönemi biz de ülkemizde çeşitli veçheleriyle idrak ediyoruz.
‘Yalan’ kelimesinin aşikare kullanıldığı taze bir misal.
Geçenlerde Ak Parti’nin tanıtımıyla ilgili bir şirket bir çizgi-video neşretti.
Muhtemelen, “128 milyar dolar nerede” sorusunun kamuoyundaki etkilerini dengelemek için.
Film, fiyakalı, dikey mimarili bir binadaki Cumhuriyet Halk Partisi tabelasının yavaşça kaymasıyla başlıyor. Tabelanın altından bir başka tabela çıkıyor. “CHP Yalan Üretim Merkezi.”
Binanın içinde ‘yalan jeneratörleri’ var.
Düğmeye basıyorsun, ATM çıktısı gibi bir kağıda yazılı yalanlar çıkıyor.
Parlak bir zekanın ürünü olduğu söylenemez.
(Rahmetli Erol Olçok’tan sonra çok düştü bu işlerin kalitesi.)
Ayrıca, herkesin var öyle jeneratörü. Akşamları ekranlarda gevrek gevrek konuşuyorlar.
Bu bir piyasa, bir devir. Kim daha zenginse, kimin imkanı daha çoksa, kim daha çok trol besliyorsa, kim daha çok bahşiş dağıtıyorsa... O daha çok yalan üretiyor.
Videoda “128 milyar dolar nerede?” sorusu tam sayamadım ama 15-20 defa tekrarlanıyor.
Sokakta sorulduğunda yeterince tesirli zaten. Aynı soruyu, kendi ellerinle, kendi paranla tevzi ediyorsun.
Hemen geri çektiler.
Bu, bir taraftan filmin başarısızlığını gösteriyor olabilir.
Bir taraftan da sorunun sağlamlığını gösteriyor.