Biz, sivil anayasa yapacaktık değil mi? Toplumun bütün kesimlerini kucaklayan.
“Darbe anayasası” utancından kurtulacaktık.
Güzel olurdu doğrusu; insanlara daha özgür hissettirecek, hakların, hukukun, özgürlüklerin daha bir teminat altına alındığı bir anayasal düzene hepimizin ihtiyacı vardı.
Fakat bugünlerde tuhaf işler oluyor.
Darbe anayasası ayıbından kurtulmamızı isteyenlerin daha sivil, daha özgürlükçü bir anayasa yapma eğiliminde olmadığını teyit eden bazı işler.
Nedense gazetecileri daha kolay hapse atmak için kotarıldığı şüphesi uyandıran ‘dezenformasyon yasası’ bu tuhaf işlerden biri.
Yalan haberle toplumu aldatanları cezalandıran kanuni düzenlemeler zaten var.
Bu düzenlemelere aykırı habercilik yapanlar hapse atılabiliyor.
Neden sıkı rejimlerin tabiatına uygun bir kanun daha çıkarma ihtiyacı duyulabilir?
Efendim gazeteciler hapse atıldığında ufak tefek tartışmalar çıkıyor.
Ufak tefek tartışmalar kulak tırmalıyor. Buna mâni olmak istiyor olabilirler.
Yani halkımızın huzuru için!
Tamam işte. En yüksek yasama mercii yasadı. En yüksek onay mercii onayladı. Anayasa mahkemesi de 6’ya 8 oyla anayasaya bir aykırılık bulmadı.
Bir üye daha menfi oy verseydi 7’ye 7 eşit olacaklardı. Ama olmadı işte.
Yasamız kemal-i afiyetle yürürlüğe girdi.
Peki ya mahkemeler ya da bir mahkeme doğru habere de bu yasaya dayanarak ceza verirse?
Memleketimizde bunu garanti edebilecek bir merci var mı?
Ben duymadım öyle bir merci.
Duyan varsa yanlışımı düzeltsin.
Birkaç gün önce bizim gazetenin birinci sayfasında bir haber vardı.
“Yargıtay AYM’nin üstünde”.
Anayasa Mahkemesi TİP’ten milletvekili seçilen ancak tahliye edilmeyen ve mazbatası verilmeyen Can Atalay hakkında “Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” ile “Kişi hürriyeti ve güvenliği” hakkının ihlal edildiğine oy çokluğuyla hükmetmişti. Dosyayı inceleyen 14 üyeden 5’i bu karara muhalif kalmıştı.
Yerel mahkeme AYM’nin kararını uygulamadı.
Anayasa’nın 153. Maddesine göre “Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”(Darbe Anayasası’na bak, neler yazmış!)
Buna rağmen yerel mahkeme AYM kararını uygulamamakla kalmadı konuyu Yargıtay’a havale etti.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayla ilgili bir mütalaa verdi.
Mütalaada AYM’nin hak ihlali kararının doğru olmadığı savundu.
Yargıtay’ın AYM’nin üstüne çıktığına dair haberimiz özetle buydu.
Yargıtay bununla yetinmedi.
Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren AYM üyelerinin suç işlediğine hükmetti.
AYM’nin yanlış kararlar verdiğini daha önce görmüştük.
Bilhassa 90’larda verdiği başörtüsü yasağına arka çıkan kararlar hafızamızda.
Tarihe 367 garabeti olarak geçen karar da hafızamızda.
Bu gibi kararların hepsi vaktiyle uygulandı.
Yerel mahkemenin AYM kararına uymadığını ise son yıllarda görmek nasip oldu.
“İleri demokrasi”de sürprizler bitmiyor.
Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunduğunu da önceki gün gördük.
Fakat Yargıtay, Atalay’ı seçilmeye mezun gören YSK’yı ihmal etmiş görünüyor.
Başlamışken YSK’ya da bir suç duyurusu yapılabilirdi.
Şimdi, bu suç duyurusu üzerine AYM üyelerini kim yargılayacak?
Yargı mercii Anayasa mahkemesiymiş.
Nasıl olacak bu?
AYM üyesi bir müddet sanık kürsüsünde ifade verip sonra yargıç kürsüsünde kendi savunmasını dinleyip kendisini mahkûm mu edecek?
Alışalım mı böyle tuhaflıklara?
Peki biz böyle bir kafa yapısıyla şimdikinden daha hakkaniyetli, şimdikinden daha özgürlükçü, daha sivil bir anayasa yapabilir miyiz?
Darbe anayasasındaki hak ve özgürlükleri bile çok gören bir zihniyet nasıl sivil anayasa yapacak?