Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ‘usta’larının Cumhurbaşkanı Erdoğan’la MHP lideri Bahçeli olduğunu biliyoruz.
Hatırlayalım. 15 Temmuz darbe girişimi bütün gündemlerin önüne geçmiş, siyaset darbenin oluşturduğu kirliliğin dezenfekte edilmesine odaklanmıştı.
Çok geçmeden Bahçeli Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi önerisini ortaya attı.
Başkanlık sistemi uzun süredir değişik zeminlerde tartışılıyordu.
AK Parti’nin kıdemli anayasacılarından Prof. Burhan Kuzu’nun tartışmalara katkısı unutulamaz.
Senelerce anlattı adam, savundu başkanlık sistemini.
Anlattığı sistem daha çok Amerikalılarınkine benziyordu. Sistemin kuvvetler ayrılığını içerdiğini söylüyordu, ‘çek-balans’tan bahsediyordu.
Fakat, iş ciddiye binince Kuzu’nun anlattığı modellere bakan olmadı. Ne de dünyadaki tecrübelerden istifadeye tevessül edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la MHP lideri Bahçeli’nin üzerinde uzlaştığı, Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın yetkilerini, hatta Meclis’in bazı görevlerini Cumhurbaşkanı’nda tevhid eden bir sistem benimsendi.
Mümkün olan en ziyade yetkiyi Cumhurbaşkanı’na veren bir anayasal düzenleme yapıldı.
Bu sistemin mekaniği tabii ki tartışılmaya müsait.
Kuvvetler ayrılığı var mı yok mu?
Çok mu lazım, az mı lazım?
Bu kadar yetkinin Cumhurbaşkanı’nda toplanması doğru mudur?
TBMM kendisine biçilen yeni konumdan memnun mudur?
(‘Yasama’ diyemedim çünkü yeni sistemde görebildiğim kadarıyla Cumhurbaşkanlığı en etkili yasama organı.)
H H H
Yüzde 50+1 seçilmek için harika bir oran. Yüksek bir çıta.
Sistemin ‘demokratiklik’ iddiasını bu oran kısmen karşılar.
Hükümeti arkasında yüzde 50+ halk desteği olan Cumhurbaşkanı kuruyor. Koalisyon moalisyon yok.
Mekanik, kağıt üzerinde güzel, en azından iktidar için.
Ancak, makine çalışmaya başlayınca, ‘usta’larının da çözmekte zorlanacağı aksaklıklar çıkıyor.
Sistem, yan etkiler, gitgide müesseseleşen yan sonuçlar doğuruyor.
Bunlardan biri idari.
Bürokrasi, siyaset, fikir beyan etmek için, icraat yapmak için, evvela Külliye’nin tutumunu keşfetmeye çalışıyor.
Külliye’nin eğilimini keşfedemediği durumlarda, yanlış bir şey yapmaktansa hiçbir şey yapmamayı daha güvenli buluyor.
Bu durum kronikleşme alameti gösteriyor.
Siyasi yan etkiler daha dikkat çekici.
Mesela, koalisyonların yerine ittifaklar zuhur ediyor.
Bugün ittifak edecek bir parti bulundu diyelim. Ya başka bir gün bulunmazsa?
Ya da, bulduğun parti ikide bir senden olmayacak şeyler istemeye başlarsa?
Şu anda ittifak ettiğin parti de her hangi bir sebeple veya sebepsiz tutum değiştirebilir. Garantisi yok ki?
Sen bir parti bulup ittifak yapıyorsun, ya da o parti seni buluyor, böylece kendi meselenizi çözüyorsunuz.
Ama elin oğlu da boş durmuyor, o da ittifak yapıyor.
Ah şu yüzde 50 barajı!
Ve sistemin icbarıyla birbirine benzemeyen partiler aynı ittifak şemsiyesinin altına girebiliyor.
Girdiler işte, sonuç da aldılar. İki kere iki dört etmedi Ankara ve İstanbul’da...
Bazen, partiler resmen ittifak etmese bile, vatandaş, esrarengiz bir şekilde, birbirinden habersiz, bakmışsın sandıkta ittifak etmiş!
Buna mevzuatla mani olmak mümkün değil.
Sistem CHP’yi çizgisini yumuşatmaya zorladı. Bu da muhalefet açısından olumlu sonuç verdi.
Milliyetçi-muhafazakar ya da yarı-muhafazakar adaylarla İstanbul’u, Ankara’yı, Antalya’yı kazandılar.
Çizgideki yumuşamanın gerçek olup olmadığını isteyen tartışabilir.
Ama aldıkları sonuçların gerçek olduğu su götürmez.
Yeni siyaset biçimleri, gün gelir, genel seçimde de etkili olabilir.
Ne oldu yani, sistem bir senede eskidi mi?
Buna eskimek denmez.
Siyaset, sistemi kurdu.
Şimdi sistem kendini kuruyor.
Hatta şimdi sistem, siyaseti kuruyor.
Muhalefet hafta başında parlamenter sisteme dönüş çağrısı yaptı.
Bu çağrı, siyasi bir argüman olarak iş yapabilir.
Ama bugün için gerçekleşme kabiliyeti yok.
AK Parti’de ise yüksek olmayan bir ses tonuyla sistemde revizyon ihtiyacı dillendirildi.
Revizyon’dan kasıt vaktiyle Burhan Kuzu’nun anlattığı ‘çekli-balanslı’ sistemlere meyletmek olabilir mi?
AK Parti’de bugünkü şartlarda öyle bir gündem oluşmaz.
Yukarıda ‘yan etkiler’den ve ‘yan sonuçlar’dan bahsettim.
‘Revizyon’ fikri olsa olsa bu yan etkileri gidermeye dönük bir çabaya evrilebilir.