Selman. Bu ismi oldum olası severim. Muhakkak, Selman-ı Farisi’nin etkisi var. Adı Selman olan tanıdıklarımın hep iyi insanlar olmasının da etkisi var.
Selman Cahit. Adı Selman olan, tanıdığım, iyi adamlardan biri.
Geçen ay ahirete göçtü.
Uzun zamandır görmüyordum.
‘Bir garip öldü diyeler’ diyordu ya Yunus.
Selman ölünce, hepimiz, ‘bir garip öldü’ dedik.
Biraz münzevi bir adamdı.
Bir bakıma, ‘yaşamıyor gibi’ yaşıyordu, Üstad Sezai Karakoç’un şiirinde geçtiği gibi.
Bunu, bir ‘eksik yaşama’ olarak görmeyelim.
Şöyle varsayalım. Biraz, ‘haymatlos’ gibi...
Konyalı’ydı. Yani, haymatlosluk bir durumu yoktu. Ama sanki kendisini kayıttan düşürmüş gibi yaşıyordu.
Muhtemelen, ilk Çorlulu Ali Paşa’da veya İlesam’da tanıştık.
Bir müddet Yeni Şafak’ta beraber çalıştık.
Zihnimdeki yeri ‘yaralı bir adam’dır.
Yarası olduğu için, kıymetlidir.
(Şimdi, yarasını deşecek değilim.”
Cenazesine iştirak ettim.
Gazeteden arkadaşlar gelmiş. Yeni Şafak’tan, Star’dan...
Allah hepsinden razı olsun.
***
Benim bildiğim en yakın arkadaşı Mehmet Şeker’di.
Eşinden ve çocuklarından sonra, en çok Mehmet’e ‘Başın sağolsun’ deme ihtiyacı duydum.
Kayıtlar’dayken, şiirlerini yayınladığımı hatırlıyorum.
Şiirinin lezzetini hatırlıyorum.
Bir şey daha hatırlıyorum. Yıllar önce.
Bilgisayar çıktısı. Selman’ın bir şiiri...
Şiirde, kötü bir Selman Cahit gördüm. Sanki dardaydı.
Mehmet Şeker’e söyledim.
Sonra, Selman’la konuştum.
Korktuğum kadar kötü değildi.
Uzakta, göremediğimiz bir arkadaşımızdı.
Hayat, ona erken bir zamanda vurmuş.
O, hayata vurmuyor. Vurmadı.
Efendi, saygılı, dik... Böyle hatırlıyorum.
Yazmam lazım. Fakat hiçbir şiiri, hiçbir kitabı elimde değil.
Mehmet Şeker’den istedim. E postayla bir miktar şiir gönderdi... Yetmez. Aradığım şiirleri göremedim içlerinde.
Sonra dün... Kitaplarıma göz gezdiriyorum. Aaa! Ben bu kitabı bir yerden tanıyorum.
Selman’ın ‘Ayışığına Mektuplar’ı.
Selman’ın yaralı oluşunun bir belgesi bu kitap.
Sonra biraz daha baktım. Kelebek Düğünleri! (Birey Yayınları.)
Bu kitabı da tanıyorum. Selman Cahit’in.
Kendine ait bir şiiri var Selman Cahit’in.
Kendi söylediğini umursuyor.
Kim söylettiyse, onu umursuyor.
Fakat, ağyarın ne dediğini umursamıyor.
Aslında her şair biraz böyledir. Fakat, bir şey söyledin mi, gizli veya aşikar, kulak kesilir.
“Ufak adımlar çizersin toprağa
Mutlu bir ölüme ezilir böcekler
Topuklarındır
Yükselmek için semaya
Şöyle bir öptüğümü bekler.”
Gören, görmüştür bu mısralardaki şiiri. Ben göstermeyeyim.
Göz göre göre, veda... Gelmiş, yakalamış.
“Şarkılar bitmeye yakın güzelleşir
Bana son halini bırak, götürme”
Bir başka yerde:
“Güzelliğin gelmiyor unutmaya
Baş kaldırıyor.”
***
Bana sorarsanız, hayatı, şiirinden daha şiirdi Selman’ın. Ama, kendine ait, görmek isteyen gözlere görünen bir şiiri de vardı. Zamanında, -Kayıtlar çıkarken- konuşmuştuk onunla.
Hele, Allah’a bir yakarışı var... Her yiğidin, hatta her mü’minin harcı değil:
“Susamışlığımızı aşkın doyurur ancak
Bizi sev, bizi öldür, bizi tutsaklığa al
Ateşinle dökülsün günahlarımız bir bir
Bizi dertsiz, tasasız ve kedersiz bırakma
Senden uzak ve sevdadan habersiz bırakma”
Bu yazıyı Selman’ın sağlığında yazmak isterdim. Bugüne nasipmiş.
Allah, Ahiretini mamur etsin.