İnsanlar öldüğü sırada yerle bir olmuş güzel evinizden bahsetmezsiniz. İnsanlar kollarını bacaklarını kaybedip hayatlarının geri kalanı boyunca sakat kalırken bir zamanlar mütevazı mahallenizi süsleyen bir vazo gibi duran şık arabanızın şimdi gri bir enkaz haline gelmesinden söz etmezsiniz. Veda bile edemediği çocuğunu gömen bir anne varken gaddarca sökülmüş ağaçlarınızdan ve topraklarınızdan konuşmazsınız.”
Filistinli Sare Ali, babasına ithaf ettiği hikayesinde söylüyor bunları.
7 Aralık’ta, İsrail bombardımanında şehit olan Rifaa el-Arir’in derlediği ‘Gazze Cevap Yazıyor’ (İntifada Yayınları, çeviren Emrah Saraçoğlu) başlığı altında toplanan hikayelerden biri, Toprağın Hikâyesi.
“189 zeytin ağacı. 160 limon ağacı. 14 hintarmudu ağacı” diye bağırıyor babası, kızının İsrail buldozerlerinin söküp attığı ağaçların sayısını yanlış söylemesine kızarak.
“Bir İsrail askerinin ‘Tanrı’nın vaat ettiği toprak’ olduğunu iddia etttiği toprak üzerindeki 189 zeytin ağacını buldozerle yerle bir edebiliyor olması kafamın hiç almayacağı bir şeydir. Acaba Tanrı’nın gazaba gelebileceğini hiç düşünmedi mi? Üzerinden geçtiği şeyin bir ağaç olduğunu hiç fark etmedi mi? Eğer bir Filistin buldozeri icat edilseydi (Ha-ha, bence de!) ve bana bir bostana girme şansı verilseydi mesela Hayfa’da asla bir İsrailli’nin dikmiş olduğu ağacı kökünden sökemezdim.”
Savaşta hikâye yazılır mı?
Savaşılır bile, hikâyeyle.
Şiirle de savaşılır.
(Gerçi şimdi sütliman hikayeler, şiirler.)
“Hikâye anlatıcıları birer tehdittir. Tüm denetim zebellahlarını tehdit ederler, insan ruhunun özgürlük hakkını gasp edenleri korkuturlar” diyor Nijeryalı hikayeci ve romancı Chinua Achebe.
Editörün sunuşuna bu cümleyle giriş yapmış Rifaa el-Arir.
“Gazze Cevap Yazıyor İsrail’in yükselen bu sesleri katletme, şehitlerin çektiklerini boşa çıkarma, kan izlerini silme, gözyaşlarına set çekme ve çığlıkları boğma teşebbüslerine direnmek için buradadır.”
Kitap, 27 Aralık 2008’de başlayıp 18 Ocak 2009’da sona eren ‘Dökme Kurşun Operasyonu’nun 5. Yıldönümü münasebetiyle hazırlanmış. İçinde 23 hikâye var. Çoğu Rifaa el-Arir’in öğrencileri tarafından yazılmış.
“Bu kitap dünyaya göstermektedir ki” diyor el-Arir, “İsrail’in içimizdeki sebatı öldürmeye dönük ardı arkası kesilmeyen girişimlerine rağmen Filistinliler ayakta kalmayı sürdürmekte (…) hikâye anlatmanın bir yaşama eylemi olduğu, direniş anlamına geldiği ve hafızalarımızı biçimlendirdiği konusunda kesin kanıt sunmaktadır.”
“Elektrikler gitmişti. Hiç ödevim yoktu ve evde kalmaktan sıkılmıştım. Komşularım ve arkadaşlarım futbol oynamak için dışarı çıktılar. Benim dışarı çıkmama müsaade yoktu çünkü annem öğle yemeğini hazırlıyordu ve yemek neredeyse hazırdı. Balkonda dikilmiş topu birbirlerine doğru tepen ve bir gol attıklarında ünlü futbolcuların havasına giren arkadaşlarımı seyrediyordum; kollarını kartallar gibi açıp etrafa koşarak bakıyorlardı: “Gooooool!”
“Hadi anne! Acele et! Bütün golleri Ahmet atıyor.”
“Kaşla göz arasında tam önümde devasa bir ışık çaktı, ben önce mutfağın duvarına, ardından da zemine savruldum.”
“Bir dakika sonrasında annemle birlikte sokağın ortasında durmuş biraz oksijen almaya çalışıyorduk ancak tek yaptığımız çimento yüklü havayı içimize çekip geri öksürmekti.
“Yerde yatan arkadaşlarımı gördüm. Hepsini. Ahmet kuzeninin üzerine atılmıştı. Kafası yarılarak açılmıştı.” (Geride Kalan, Revan Yaği.)
Bugünlerde, Dökme Kurşun operasyonuyla kıyaslanamayacak ölçekte bir katliam ve yıkımla mücadele ediyor Gazzeliler.
Onlarla empati kurabilir miyiz?
Eğer empati kendimizi bir başkasının yerine koyarak onu anlamaya çalışmaksa, kuramayız.
Çünkü ne yapsak onların hislerine o kadar yaklaşamayız.
Ancak bizi yakmayacak kadar yaklaşabiliriz.
Onların yaşadıklarından kendimize bir paye çıkarabilir miyiz?
Ancak utanma hissimizi kaybetmişsek çıkarabiliriz.
Kitaptaki hikayeleri okurken yazılmamış hikayeler olduğu düşüncesine kapıldım.
Güvenli bir mesafeden yapılan ucuz hamasetin tahliline yardımcı olacak hikayeler.
Ya da konforu yerinde bir melikin, bir şeyhin bir siyasi liderin Gazze’deki acılarla eşzamanlı günlük rutinleri.
Merhum Naci el-Ali’nin Hanzala’sının bize arkasını dönerek seyrettiği hakikatler…