Şu anda 2019 hedefleri 2023 hedeflerinden daha önemli ve öncelikli olmalı. Hem vatandaş açısından hem siyasiler açısından. Ama en çok da AK Parti açısından.
Ağır ağır, aşama aşama, kritik ‘geçit’lerden geçilerek varılacak bir hedef 2019. Bugüne kadar böyle geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan risk almayı bilen bir siyasetçi.
Risk aldığınız zaman aldığınız sonucu daha fazla hak edersiniz.
Mesela, 1 Kasım bir riskti.
İş olup bittikten, yani 1Kasım’da yüzde 49,5 oy aldıktan sonra yorum yapmak bedavadır. Herkes yapar.
Kimse bilmiyordu 1 Kasım’da sandıktan ne çıkacağını.
(‘Ben biliyordum’ diyenlere bakmayın. Onlar, 1 Kasım’da kötü bir sonuç alınsaydı yine ‘ben biliyordum’ diyeceklerdi!)
Erdoğan o riski aldı ve galip geldi.
15 Temmuz gecesi de büyük bir risk aldı Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bizim asker karşısında lal ve ebkem olan siyasi geleneğimize uyarak Marmaris’te pısıp kalabilirdi. Kalmadı.
Yerden ve havadan gelebilecek tehlikeleri göze aldı ve İstanbul’a indi.
Fetö darbesini –milletin de büyük desteği ve büyük fedakarlığıyla- bir gecede mağlup etti.
‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni içeren Anayasa değişikliğine girişmek de, birbirini takip eden riskli aşamaları göze almak anlamına geliyordu.
Meclis’te sorun çıkabilirdi. 330 bulunamayabilirdi. Risklerin en düşüğü buydu ama bir riskti yine de.
Sorun çıkmadı. Meclis’ten geçti.
16 Nisan’da da risk vardı ve bu riskin gerçek bir risk olduğu o gün ortaya çıktı.
Yüzde 48,5’e yüzde 51,5.
Geçmeyebilirdi. Geçti.
2019’daki risk 16 Nisan referandumundan çok daha büyük.
Tabir caizse, el emeğiyle, göz nuruyla, alın teri dökerek inşa ettiğiniz bir şeyi... Neyi? Sözün gelişine uygun alarak bir ‘bina’yı diyelim, son aşamada başkasına teslim edeceksiniz.
Anahtarı başkasına vereceksiniz.
Böyle bir risk var.
Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, evvelki riskler gibi bu riski de göze aldı.
Bunlar büyük riskler.
Gitgide büyüyen riskler.
Ancak risklerin şiddetini azaltan bir faktör var.
Nedir bu faktör?
Erdoğan’ın kendisidir.
Riski bizzat alıyor.
Riskin mevcudiyetini de en ziyade kendisi görüyor.
Başkaları onun kadar görmeyebilir. Çünkü başkalarının önünde Erdoğan var.
Erdoğan’ın önünde bu anlamda kimse yok. Yani ‘risk’i havale edeceği bir özel ya da tüzel kişilik yok.
Erdoğan da ona göre çalışıyor. Ona göre tedbirini alıyor.
Şimdi, daha bugünden, yani 2019’a iki yıl varken, partisini kampanya havasına sokmaya çalışması bu yüzden.
Partisinin bizzat başına geçme fikri bir bakıma ihtiyaçtan kaynaklanıyor.
Hedeflediği, muhtemelen, tam konsantrasyon.
Kapsayıcı bir çalışma. Hem hükümet icraatı olarak hem 2019’a hazırlık için.
Atılacak her adımın, yapılacak her icraatın iyi ve kötü karşılıkları olabilir. O halde süreci doğrudan yönetmek, sürece ‘vaziyet etmek’ icap ediyor.
Riski Erdoğan kadar görmeyenlerin veya riski bizzat almayanların davranışlarında bir gevşeklik, bir konsantrasyon eksikliği olabilir.
Erdoğan’da böyle bir şey yoktur. En azından bugüne kadar olmadı.
Emekle yapılacak işler konusunda durum bu.
İkinci bir boyut. Dün, yapılması gerekenleri anlatırken “Önemli olan gönüllere girmektir” dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Aynı konuşmasında “Kucaklama ağının çok geniş olduğu bir yaklaşım”ı yeniden vurguladı.
Demek ki, iki boyut da gözetiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürdürdüğü siyasi gelenekte ‘gayret bizden Tevfik Allah’tan’ sözünün özel bir yeri vardır. (Tevfik: Muvaffakiyet, başarı.)
Eskiden, bizim gidip geldiğimiz, vakit geçirdiğimiz derneklerde, teşkilatlarda bu söz mutlaka bir panoya veya uygun bir yere iliştirilmiş olurdu.
Erdoğan bu söze uygun olarak, siyasi hayatının bütün safhalarında ‘gayret’i gözetti. ‘Gayret’te hiçbir eksikliğe meydan vermedi.
Zannediyorum yine öyle yapacak.