Yine Follu’nun kahvesi. Ama sadece başlangıç için.
“Araplarda Müslümanlık var mı?” diye sordu bana Dişçi’nin Sabri.
Kıbrıs gazisiymiş.
Kıbrıs’ta savaşırken bir çanta para bulmuş, ama getirmek yasakmış, yetkililere teslim etmiş.
Rumların, askerlerini kaçmasınlar diye toplara, tanklara bağladığını anlatıyor. “Şimdi gene harp çıksa hemen sabahı beklemem, akşamdan giderim” diyor ama yoklamadan düşeli çok olmuş.
“Araplarda Müslümanlık var mı” diye sorarken Birleşik Arap Emirlikleri ile Bahreyn”in İsrail’le ilişkileri normalleştirmesine gönderme yapıyordu.
“Müslümanlık kaldırıldı” dedim, “Özellikle siyaset alanında.”
Bunu duyunca korona morona dinlemeden elimi sıktı.
“Bizim de durumumuz parlak sayılmaz” diye devam ettim.
Sabri’nin sorusu, bir çok kimsenin benzer soruları gibi, bizim 1967 savaşından itibaren zihinlerimize kazınan bir algının yansıması.
1967’de algı bilmiyorduk ama sonradan öğrendik ki algılıyormuşuz!
“Kaç tane Arap devleti, 2,5 milyonluk İsrail’in hakkından gelemedi.”
Filistin meselesinin sadece Araplar’ı ilgilendirdiğine dair kendini töhmetten kurtarma çabasını da içeren bir algıydı bu.
Neyse, tarihi süreç bu algıyı biraz değiştirdi. Filistin’in, Kudüs’ün başka Müslümanları da ilgilendirdiğini öğrendik bir miktar.
Ama, ani vakalarda kendimizi ihmal edebiliyoruz.
Bu ‘normalleşme’ vakası Arap aleminde çok yankı yapmadı.
Bizim İsrail’le ilişkimiz, iyi değilse de var.
Yolumuz İsrail’e düştüğü zaman, İsrail bizim pasaportlarımıza damga vurmuyor. Çünkü, pasaportlarımızda İsrail damgası olunca Arap ülkelerine girmekte sıkıntı çekiyoruz.
Ben öyle zannediyordum.
Öyle zannettiğim için, normalleşmenin bir tepkiye sebep olabileceğine ihtimal veriyordum.
Halbuki yokmuş öyle bir şey.
Pasaportta İsrail damgası sorun değilmiş.
İsrail damgasını sorun eden sadece Suriye’yle bir de Arap olmayan İran’mış.
Mesela, Ürdün’de otomobiliyle turistik bir gezi yapmak isteyen İsrailli’nin aracına sınırda Ürdün plakası takılıyormuş, adam rahat rahat gezsin diye.
Hal böyle olunca, Arap alemi niye tepki versin?
BAE’de ve Bahreyn’de vatandaş ses çıkarmasın diye fısıltı gazetesiyle tehditler yayılmış, ‘sosyal medyada veya başka bir yerde eleştirel paylaşımlar yapanlar sınır dışı edilebilir’ diye.
Zaten kimse ses çıkarmamış.
Moritanya’da bir iki gösteri olmuş. Moritanya merkeze uzak, herhalde ondandır. Ama polis sert bir biçimde bastırmış gösterileri.
Filistin’de de hafif geçmiş protestolar. Filistin Devlet Başkanı Abbas “İhanet” demiş. Hamas da İsrailli yerleşim bölgelerine iki füze atmış.
‘Arap Sokağı’nda, Netanyahu ve Prens Muhammed Bin Zayed el-Nahayan’ın Abbas’ı devirip yerine şu anda Birleşik Arap Emirlikleri’nde ikamet eden ve Nahayan’ın danışmanlığını yapan eski el-Fetihçi ve Abbas muhalifi Muhammed Dahlan’ı getirme konusunda işbirliği yaptıkları konuşuluyor.
ABD’nin İsrail Büyükelçisi David Friedman da Abbas’ın liderliğini eleştiriyor.
“21. Yüzyıla katılmaları gerekir. Şu anda tarihin yanlış tarafında duruyorlar.”
Çok da iddialı:
“Toz bulutu çöktüğünde, birkaç ay ya da bir yıl içinde Arap-İsrail çatışması bitecek.”
Muhtemelen Abu Dabi’de İsrailli heyetin görüşmelerine eşlik eden ve adının ‘Halife’ olduğu söylenen BAE vatandaşının Netanyahu’yla İbranice konuşması çok etkileyiciydi.
Çocuk, İbranice’yi Zoom’dan öğrenmiş.
Bundan sonra, İbranice konuşan daha çok Arap göreceğiz.
Suudi Arabistan, Trump’ın planına çoktan hazır.
Başka hazır olan Arap rejimleri de mutlaka vardır.
Mursi’nin Mısır’ı sorunluydu ama, Sisi’nin Mısır’ı mum gibi.
Rejimler hazır da, vicdanlar hazır mı?
Asıl soru bu.
Hangi vicdan, derseniz...
Arapların vicdanı, diyebilir miyim?
Ya da Filistinliler’in vicdanı.
Eğer yerinde duruyorsa, -inşallah duruyordur- Müslümanların vicdanı.
Bir o kadar önemli, tarihin vicdanı.
Peki sen ne diyorsun? Kıyamete kadar sürsün mü bu çatışma?
Sürmesin.
Barış olsun. Nihai bir barış.
Ama Trump barışı değil.
Adil bir barış.
Kimsenin hakkını hukukunu çiğnemeyen bir barış.