Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ yüzde 51’i bütün seçimlerin barajı haline getirmeseydi şimdiki ittifaklar olur muydu?
Partilerin şu andaki oy oranlarını baz aldığımızda, ‘olmazdı’ dememiz gerekiyor.
Her durumda birinci parti AK Parti.
En yakın rakibinin iki katına yakın oyu var.
En azından yakın gelecekte, MHP’nin HDP’li herhangi bir formüle yanaşmayacağı hesaba katılırsa, Meclis’te hiçbir zaman AK Partisiz bir hükümet kurulamazdı.
Ya AK Parti tek başına iktidara gelir, ya da Meclis’te beğendiği bir grupla hükümet kurardı.
Yerel seçimlerde de MHP’si, HDP’si AK Parti’si CHP’si, İyi Parti’si, Saadet’i kendi başlarına yarışır, iyi olan değilse bile daha çok oy alan kazanırdı.
Şimdiki sistem ittifakları icbar ediyor.
AK Parti, eğer ittifak yapmazsa yüzde 51’i alamıyor.
Çaresi yok, ittifak yapacak.
MHP’nin AK Parti’yle, AK Parti’nin MHP’yle fikir ayrılıkları var mı?
Çok. Daha geçenlerde ‘andımız’ konusunda birbirlerine atıp tuttular.
Sistem, iktidarın devamlılığı için iki partinin görüş ayrılıklarını muvakkaten de olsa bir kenara bırakıp omuz omuza vermesini gerekli kılıyor.
Muhalefetin de durumu aşağı yukarı öyle.
Muhalefet ağzıyla kuş tutsa, mevcut sistemde kıyamete kadar iktidara gelemiyor.
Onun da, eğer siyasette bir iddiası varsa, çaresi yok, ittifak yapacak.
Kiminle ittifak yapacak?
Dört dörtlük bir ‘müttefik’ bulursa onunla yapacak.
Bulamadı dört dörtlük müttefik?
O zaman dört-üçlük bir müttefikle yapacak.
Seçmeninin bir kısmı, ‘niye onunla ittifak yapıyorsun’ diye homurdanacak.
Bir kısmı da ‘Rakibimin rakibi dostumdur’ deyip yoluna devam edecek.
‘Düşman’ yerine ‘rakip’ kelimesini tercih ettim, çünkü ‘düşman’ hem biraz sert, hem de suistimale açık.
Rakiplerin birbirine ‘sen şununla ittifak yaptın’ diyerek suçlamalar yöneltmesi de normal.
Ötekinin bu suçlamaları geçiştirmesi, kulak ardına atması da...
Seçmenler bu suçlamaları alır. İşleme koyar.
Fikrini değiştirir mi? Bazen.
Seçmenlerin bildiğini okuma eğilimi daha fazladır.
İnsanlar, kendi durumlarına, kendi ‘taraf’ına bakarak, kendi tercihlerini meşrulaştırmanın yöntemini bulmakta zorluk çekmez.
‘Enerjinin sakınımı kanunu’ gibi, ‘oyların sakınımı kanunu’ da -bir yerde yazılı olmasa bile- mevcuttur.
Verilmeyen oy da oydur. Kaybolmaz.
Tabii ki -bilimsel ifadeyle- ‘normal şartlar altında.’
Yani normal hava basıncı, deniz seviyesi, normal yer çekimi vesaire...
Bir memlekette, demokrasiye not vermek mümkünse, bu not, seçime katılanların ve katılmayanların tutumlarının toplamından oluşur.
Vermediğiniz oy, adaylardan birinin kaybı veya kazancıdır.
Birisi verdiğiniz oyla seçilebilir.
Birisi vermediğiniz oyla da seçilebilir.
Seçime katılmamak da bir ‘oy’dur.
Seçime katılmayanların yaptığı da bir ‘irade beyanı’dır.
Dolayısıyla, siyasetçilerin, gönülsüz, keyifsiz, kırgın seçmenlerini ikna etme çabaları anlamlıdır.
Bu seçmenler, salt sözle ikna edilebilir mi?
Bazısı edilir, bazısı edilmez.
‘Tabiat boşluk kaldırmaz’ diye bir laf var.
Seçim de boşluk kaldırmaz.
Partilerden birini ‘seçim-dışı’ ederseniz, o partinin oyları kendisine bir yol bulur, gider.
Bu da tabiidir.
İyi işler yaparsanız, karşılığını görürsünüz.
Kötü işler yaparsanız, onun da karşılığını görürsünüz.
Hepsi, sandıkta oylar sayılırken önünüze çıkar.
Seçim iyice yaklaştı.
Haftaya bugün gazeteler seçimin sonucunu ilan eden manşetlerle çıkacak.
İnşallah memleketimiz için güzel neticeler çıkar.
Ne yaptım ben şimdi?
Seçim meydanlarında, ekranlarda, sert, keskin ifadelerle dile getirilen bazı olguları sakin, soğukkanlı bir tarzda yorumlamaya çalıştım.
Biliyorum, bugünlerde sakin, soğukkanlı olmak makbul sayılmıyor.
Ne yapalım...
Memleketteki sayısız heyecanlı yazının arasında bir tane de böyle olsun.