Resimlerine baktım, güzel görünüyorlar.
Açık gri bir yuvarlak ve yuvarlağın içinden yüzeyine doğru pırtlamış kızıl parçacıklar.
Korona, taç demek.
Kızıl parçacıklar güçlü mikroskoplarla bakıldığında taca benzediği için virüse ‘korona’ adı verilmiş.
Düz söylersek, taçlı virüs.
‘Küçücük’ diyemeyeceğimiz kadar küçük.
Renklerini, şekillerini bilim insanlarının hayal gücü mü güzelleştiriyor emin olamadım. Neredeyse bütün virüsler harika.
Sadece virüsler değil, kanser hücrelerinin görünüşleri de güzel.
Bir kısmı ölümcül olan bu minik şeylerin bu kadar güzel olmasındaki hikmeti anlayabilmek isterdim.
Ben sadece şu kadarını anlayabiliyorum.
En küçük parçasından en büyük kütlelerine, maddesine ve anti-maddesine kadar her şey büyük bir incelikle, hassasiyetle, her şeye hakim bir kudretle yaratılmış.
Kuş gribini hatırlıyorum. Ne kadar çok kuş, tavuk telef edilmişti. Fakat insan ölümleri 200’ü bile bulmadı.
Domuz gribi hem Türkiye’de hem dünyada binlerce insanın ölümüne sebep oldu.
İki hastalık da bu sene ocak ayında ortaya çıkan ‘Korona’ virüsü kadar sarsıcı değildi.
Çinlilerin yeni yaptıkları Pekin’deki Daxing Havalimanı’ndan bir resim.
Daxing, bir başka ‘dünyanın en büyük havalimanı.’ Bizimki kadar büyük olmasın...
Şimdi bilenler söyleyecek, iyisi mi itiraf edeyim. Bizimkinden büyük. 63 milyar dolara mal olmuş.
Sadece iki maskeli Çinli var havaalanında. Kimse bir yere gitmiyor, kimse bir yerden gelmiyor.
Milano Metrosundan bir resim. Vagonda sadece iki kişi.
Birisi “Çin’e uçak bileti kazandınız” dese, gider misiniz Çin’e?
Ben gitmem.
İtalya’ya gider miyim?
Düşünürüm. Biraz ertelemeye çalışırım. Belki yazın virüsün etkisi azalır.
Soruyu tersinden soralım.
Oteller boş sayılır şu anda, bilhassa Akdeniz, Ege sahillerinde.
Çin’den bir grup gelecek deseler, otelinizde ağırlamak ister misiniz?
İstemezsiniz.
İtalyanlar?
Muayene olsunlar, 14 gün karantinada kalsınlar, sonra gelsinler.
İranlılar?
Onlar da mümkünse sonra gelsinler.
İran’daki korona vakaları daha dikkat çekici. Üst düzey yetkililerden hastalananlar oldu. Önceki gün bir milletvekili öldü.
Yurt dışına 150 milyon seyahat yapan Çinli turistler bir yılda 277 milyar dolar harcıyormuş dünyanın dört bir tarafında. (2018 rakamları.)
Eğer hastalığın seyrinde kuvvetli bir düşüş sağlamazsa bu sene o turistler yok.
Spor turnuvaları, çok seyircili müsabakalar, konferanslar, kalabalık toplantılar iptal ediliyor.
Düşünsenize Fransızlar ciddi ciddi Cannes Film festivalinin ertelenme ihtimalini konuşuyorlar.
Tokyo Olimpiyat Oyunları komite başkanı Yoshiro Mori “Olimpiyat ertelenebilir mi” sorusuna “Ben Tanrı değilim, bilmiyorum” diye cevap vermiş.
Yani bu sene olimpiyatlar da yapılmayabilir.
Koronavirüsün dünya ekonomisine maliyeti 1,1 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor.
Koronavirüsle ilgili haritalara bakıyorum, durum çok parlak değil.
Şu ana kadar 98 ülkeye bulaşmış.
Bizde -şeytan kulağına kurşun- kaydedilmiş bir korona virüsü vakası yok.
İran’dan gelen uçakla ilgili bazı sorunları saymazsak, şu ana kadar kriz iyi yönetildi.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın konuya hakimiyeti iyi görünüyor, açıklamaları da tatminkar.
İnşallah böyle devam eder.
Türkiye’deki sorun başka.
Bazı çevrelerde, ‘Türkiye’de hastalık var ama gizleniyor’ şayiası alaka görüyor.
Böyle bir durumda, şayiaya alaka gösterenleri mi suçlamak lazım?
Bence hayır.
Bu tür şayiaların neden taraftar bulduğunu araştırmak lazım.
Devletle vatandaş arasındaki güven ilişkisini neyin zedelediğini bulmak ve güveni zedeleyen yapısal, dönemsel belki de tarihsel sorunu izale etmenin yolunu aramak lazım.