Sultanları, halifeleri tartışmak kolay değil tabii. Hele onları tenkit etmek. Ama uygun bir dille, önünü arkanı kollayarak “şöyle olsa iyi olur, şöyle olmasa iyi olur” kabilinden bir şeyler söyleyebilirsin.
Neden öyle?
Çünkü başın belaya girebilir.
Onun için bizim gelenekte siyaset bahsine fazla girilmemiş.
Hiç girilmemiş değil. Bir çırpıda aklıma gelenler Maverdi’nin Ahkamu’s Sultaniye’si, Nizamülmülk’ün Siyasetname’si, Gazali’nin birçok eserine derç ettiği fikirleri, İbn Haldun’un Mukaddime’si…
Daha çok var. Osmanlı döneminin meşhurlarından biri Koçi Bey’in Risaleleri mesela…
Genellikle saygılı bir dil kullanırsın. Sultan’ı yüksek bir mevkide tutarsın. Meşruiyetini, meşruiyetinin kaynağını tartışmazsın.
Ahalinin, yerel yöneticilerin zafiyetleri olabilir. Bunlar hakkında tavsiyelerde bulunursun.
Çok lüzum görürsen ortaya konuşursun. “Adalet mühimdir” “İstişare faydalıdır” dersin.
Benim gördüğüm nasihatnamelerin genel havası böyle.
Biraz önce bu yıl basılmış bir nasihatnamenin son sayfasını tamamladım. Yani okudum bitirdim.
Yazarı Prof. Dr. Ömer Dinçer.
İlmi tecrübesi var. Kamu Yönetimi Adabı, Stratejik Yönetim, Yönetim Dersleri, Siyasetnameleri Yeniden Okumak kitaplarını bu konularla ilgilenenler bilir.
Yönetim pratiği de var. Başbakanlık Müsteşarlığı, bakanlık gibi yönetim mevkilerinde uzun yıllar görev yapmış.
Bunlar aynı zamanda siyasi görevler.
Dolayısıyla bir siyasetname ya da nasihatname yazmaya ehil bir kalem.
Eserin adı Hüner ile Güher. (Klasik.)
Bir çeşit fabl.
Beydaba’nın Kelile ve Dimne’si ya da Orwell’ın Hayvanlar Çiftliği gibi hayvanları konuşturuyor.
Öykümüz bir çeşit saray darbesiyle başlıyor.
‘Darbe’ deyince hemen kaşlarımızı çatmamıza gerek yok.
Aslan Kral ölünce, vezir Nizam’ın başarılı tedbirleriyle ormanın yönetimi mutlak bir monarşiden nispeten demokratik bir yönetime dönüştürülüyor.
Aslan Kral’ın iki oğlu var. Biri Pençe Kudret, biri Adil Pençe. Kral, sağlığında Pençe Kudret’i veliaht tayin etmiş ama vezir Nizam bir yolunu bulup orman halkının daha makul, daha adil olduğunu düşündüğü Adil Pençe’yi krallığa seçmesini sağlıyor.
Orman halkı Müslüman. Bunu kahramanlarımızın yeri geldikçe Peygamberimiz’e, Kur’an-ı Kerim’e, halifelere yaptıkları atıflardan anlıyoruz.
Tabii ki seçim süreci tartışmalı geçiyor. Kurtların beyi “Halk vezirin dediği türden bir yönetime hazır değil” diye uluyor. Çakal ve tilki “Önce kral, önce devlet” diye bağırıyor. “Maymun el çırparak alkışlıyor, bazı köpekler sevinçle kuyruklarını sallıyor.”
Baykuş tek kanadını yükselterek söz alıyor:
“Bir ülkede yönetimin en önemli verimsizlik sebebi tek adam yönetimidir.”
Sonunda nispeten demokratik bir yönetime geçiliyor.
Artık unvanı “kral” olmayan “önder” Adil Pençe halkın huzuruna çıkarken ‘önder’le Nizam arasında birkaç cümlelik bir ‘biat’ tartışması.
“Bu görüşme toplumun ileri gelenleri ile yönetim arasında bir meşruiyet ve itaat sözü olacak, doğru mu? O halde emirler, beyler, alimler, esnaf ve eşraf gelip biat etsin.”
Vezir Nizam ‘önder’in sözüne itiraz ediyor: “Saygıdeğer önderim, biat ahir zaman nebisinin uygulamasında itaate vurgu yapmaktan ziyade, yetkinin halka ait olduğu düşüncesini teyit eder.” Hakiki biat halkın itaati değil yetkinin halka intikali olarak anlaşılmalıdır.”
Biat kavramına farklı bir yorum. Bu kitapta münasip olmayabilir. Bana daha etraflıca bir değerlendirmeye ihtiyaç var gibi geliyor.
Bir keçi devletin dinini soruyor. Adil Pençe devletin birey olmadığını, tüzel bir kişilik olduğunu söylüyor.
“Ama devletin illaki dini olmalı diyorsanız bu adaletten başkası olamaz. Size bu konuda söz veririm ki devletimizin dini sadece adalet olacaktır.”
Bu kitapla ilgili yazmaya devam edeceğim.
Şimdilik ilk izlenimimi söyleyeyim. Prof. Dr. Dinçer’in ‘nasihatname’si geleneksel nasihatnamelerden biraz farklı.
Hem son derece güncel. Yani okurken bazı aktüel sahneler gözünüzde canlanıyor. Hem de -daha önemlisi- kuvvetli bir meşruiyet vurgusu içeriyor.