Milletvekili değilsiniz. İşiniz gücünüz var. İtibarınız var. Alanınızda tanınan birisiniz. Tecrübelisiniz. Kabiliyetleriniz konusunda hiç kimsenin kuşkusu yok. Sizin de kuşkunuz yok.
Böyle insanları milletvekili yapmıyorlar mı?
Yapıyorlar.
Fakat, şimdiki parti düzeni içinde kabiliyetleriniz, tecrübeniz kullanılamıyor. Sadece kafa sallamalarınız, alkışlamalarınız işleme konuluyor.
Acemi ocağı için anlatırlar. Karargâh binasında bazı ampuller patlak, değiştirilmesi lazım.
Hemen haber salınır: İçinizde elektrik mühendisi var mı?
Heyecanlanırsınız. Elektrik mühendisliğim nihayet işe yarayacak.
“Ben elektrik mühendisiyim.”
“Komutan çağırıyor.”
Koşa koşa gidersiniz. Selamınızı, tekmilinizi verirsiniz.
Sorar mı size, hangi üniversiteden mezun olduğunuzu?
Sorsa iyi olur. Çünkü İTÜ’den mezunsunuz.
Fakat sormaz. Size, kısa cümlelerle, karargâh binasının patlamış ampullerini değiştirmenizi emreder.
Tam bir hayal kırıklığı. Bozuntuya vermemeniz gerekiyor. Birisi sorarsa “Tanıştık komutanla” dersiniz.
Memleketi kurtarmak için geldiğinizi düşündüğünüz Meclis’te ampul değiştirmek kabilinden bir görevle karşı karşıya gelebilirsiniz.
Ya da tam tersi.
Bir yolunu bulup “O milletvekili olduğuna göre ben haydi haydi olurum” kontenjanından listeye konuldunuz. Seçildiniz. Maaşınız, özlük haklarınız düzeldi. Mutlusunuz. Artık sizin de bir etiketiniz var. Yakanıza iliştirilen TBMM rozetine ara sıra bakıp etrafınıza belli etmemeye çalışarak hafifçe kasılıyorsunuz.
Bir gün Başbakan sizi arıyor. Size bilmen ne bakanı olduğunuzu söylüyor. (Şimdilerde bu yetki reisicumhurda. O arayıp söylüyor size bakan olduğunuzu.)
Bu şekilde bakan olmuş talihliler her zaman vardır. Ben birkaç tanesini tanıyorum.
İsimlerini söyleyip üzmeyelim onları şimdi.
Onlar talihliler.
Bir de talihsizler var.
Aklı bir şeylere erenler, fikri olanlar, kabiliyeti olanlar, diyeceği olanlar.
Dese bir türlü demese bir türlü. Demeye demeye kafası felç olacak.
Diyemeden bir veya birkaç dönem Meclis’te ömür tüketenler.
Lüksemburg dostluk grubu üyeliğinden başka bir aktiviteye karışamadan milletvekilliği kariyerini tamamlayanlar.
Ampul değiştirmekten ne farkı var bunun?
Nereden aklına geldi Lüksemburg?
Hiçbir yerden, rastgele söyledim. Burkina Faso veya Guatemala da diyebilirdim.
Bu gibi tuhaflıkların bir sebebi, milletvekili seçilmek için lider tasvibinden başka bir şeye ihtiyaç duyulmuyor olması.
Milletvekili adaylığı ve aday sıralaması için ön seçim zorunluluğu getirecek bir parti ya da parti lideri hayal edebiliyor musunuz?
Mümkün değil.
Ya da Anayasa ön seçimi zorunlu kılsın.
Hiçbir lider öyle anayasa istemez.
Ama ‘temayül yoklaması’ var?
Doğru, var. Temayülü yokluyorsun, temayül yoklanmış oluyor.
Liderin otoritesini yaprak kadar bile gölgeleyecek bir şey istemiyoruz.
Lider önümüze isterse odun koysun biz oyumuzu verelim.
Dar bölge seçim sistemi de ‘milletvekili kalitesi’ni yükseltir.
Dar bölge sisteminde ‘odun’u aday gösteremezsin. Çünkü her seçim bölgesinden bir milletvekili seçiliyor.
Öteki partilerin adaylarıyla rekabet edebilmek için mümkün olan en iyi adayı koymak zorundasın.
Dar bölgeden milletvekili seçilenler, şimdikiler gibi liderin oyuyla değil kendi seçmeninin oyuyla seçilir. Kendi oyunla seçilince itibarın olur.
Ayrıca, tekrar seçilmek için Patagonya dostluk grubu üyeliğinden başka aktivitelere de katılman, memleket için, seçim bölgen için grup başkanvekilinin işaretiyle parmak kaldırmanın dışında da hizmetlerde bulunman gerekir.
Biliyorum, bu konular kimsenin gündeminde değil.
Herkes ‘lider’in tartışmasız hakimiyetinden memnun ve razı.
Olsun, ben razı değilim.
Ve bugün razı olmadığımı söyleme hakkımı kullandım.