O hislerin üzerine kar yağdı

Yusuf Ziya Cömert

İkindiyazıları aylardır masamda. Ara ara göz gezdiriyorum. Bunun aslında dergilerin sağladığı bir başka okuma yöntemi olduğunu söylemeliyim.

Bir kitabı okur gibi, ‘Bismillah’ deyip, başlayıp, on sayfa, elli sayfa, yüz sayfa devam etmiyorsun. Bir imza, bir mısra, bir başlık görüyorsun. Duruyorsun. Sonra bir daha duruyorsun. Öykü, şiir, deneme, hangisine yakalanırsan.

İsimler hatıralara götürüyor seni. Mesela, boş bir çerçevenin içinde Seyfettin Manisalıgil adını görünce, durma, durmayabilirsen.

Sessiz bir çerçevenin imzası değilmiş; o sayı rahmetli Seyfettin’in anısına ithaf edildiği için öyle yazılmış.

O sayıyı İrfan Çiftçi yönetmiş. İrfan da göçtü gitti, Allah rahmet etsin.

Başlangıçta ‘yöneten’ H. İsmail Yasin. Uzun yıllar devam ediyor. Sonlarına doğru her sayının yönetimi ayrı birer yazar ya da şaire veriliyor.

Neye yakalanırsan onu okuyorsun. Bugün okumadan geçtiklerini başka bir gün okuyabilirsin.

İkindiyazıları, derya gibi. Aşinaları biliyor. İlk sayısı, ‘Andırın Postası’nın edebiyat sayfası olarak 23 Nisan 1985’te çıktı. 10 sene devam etti.

Sayfanın, sonraları derginin ve tabii Andırın Postası’nın sahibi Mehmet Ali Zengin. Nedim Ali imzasıyla yazıyor.

2. Sayıda bir şiiri var. ‘Ortadoğu’da kolaydır ölüm.” Birkaç mısraını okuyalım da rahmet isteyelim.

Benim adım ali tahir/herkesi öldürüyorlar bugün/ayakkabısı olmayan çocukları/babaları/önceden ölmüş bütün çocukları/öldürüyorlar”

Mescid-i Aksa’yı şahit tutuyor şiirdeki Ali Tahir. Filistin şiirleri, ne yazık, hiç eskimiyor.

Sayfaları çeviriyorum. Yunus Develi, Arif Ay, Kamil Doruk, Ömer Erdem, Feramuz Aydoğan, Mevlana İdris, Ulviye Zeyneb, Necati Polat, Kemal Sayar... Şaban Abak, İbrahim Kiras, Mehmet Erdoğan, Fatma Şengil, Mehmet Efe, Cihan Aktaş, Hakan Albayrak, Hüseyin Atlansoy, Mustafa Ruhi Şirin, Müştehir Karakaya, Kamil Yeşil, Cevdet Karal, Hüsrev ve Hüseyin Hatemi, Adnan Özer, Ali K. Metin, Hüseyin Akın, Nazir Akalın, Kamil Aydoğan... Söylemesi ayıp, kendi imzama bile rastladım. Yazamadıklarım beni affetsin.

Edebiyat dünyası açısından bir alternatif tarih mecmuası gibi.

Andırın’da çıkıyor ve o günün üdebasının büyük kısmını kuşatıyor.

(Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi, İkindiyazıları’nın bütün sayılarının tıpkıbasımını yapmış. Başkan Hayrettin Güngör’ün kadirşinaslığı diyelim. Duran Boz’a da dergiyi ulaştırarak bizi hatıralara gönderdiği ve bu güzel işe emek verdiği için teşekkür edelim.)

Birkaç gün önce Hece Yayınları’ndan ‘Hüzün Saati’ geldi.

Hüzün Saati Kamil Aydoğan’ın bütün şiirlerini içeren kitabı. Ali Karaçalı yayına hazırlamış.

Kamil Aydoğan’la İkindiyazıları arasında özel bir yakınlık var, hatta yakınlıktan fazlası... İkindiyazıları’nın künyesinde ‘yöneten’ olarak geçen H. İsmail Yasin Kamil Aydoğan’ın müstearı.

Kitapta Aydoğan’ın resmi yok. Fakat ben, Kamil Aydoğan’ın esmer simasına, hassas kalbine bakarak okudum şiirlerini, mısralar Kamil Aydoğan’ın dudaklarından dökülüyormuş gibi.

Mayıs 2018’de ahirete göçtü Kamil Aydoğan. Son günleriydi. Fatih Yurdakul’la ziyaretine gittik. Görüşmeye müsait olmadığını söylediler.

Şimdi, şiirlerini okurken, şiirin onu son saate kadar bırakmadığını gördüm. Sanki kendi ölümüyle konuşuyor Kamil.

Yaşlanınca ve hatta başucumda dolanırken güzel ölüm/Ninem çıkar gelir ahşap kapıdan/Görürüm, gördüğümü görmez kimseler/Mübarek ellerini koyunca yüzüme/Unutur ölümü/Gülümserim/Bilmezler niye gülümsediğimi başucumdakiler” (...) “Yine annem gelir, gülümseyen gözleriyle/Annem, canım annem/Şefkatin yumuşatır ölümü bile”

İkindi Yazıları’nı vesile ederek bir zamanlar gövdelerimizde dolaşan güzel hisleri Kamil Aydoğan’ın lisanıyla göstermek istiyorum.

Şimdi zor bulunur böyle hisler. Her şey, şu satırlardaki güzellikler bile bizimle çok da müştereği olmayan simsarlar tarafından bozuk para gibi harcandı.

İkindiyazıları’nın temeli 1978 yılında, Andırın’ın Merkez Camii’nin yanındaki en çok sabahlanan odada, Türkiye’deki bütün yazarların harmanlandığı, sanatın, özellikle de şiirin demli çaylara sindirildiği odada, uykusuz gecelerde atılmıştı.”

O zaman da şairdi Nedim Ali, o zamanda da müthiş aşıktı. Sabahlara kadar yağan karın üzerinde benim odadan çıkan tek ayak izleri ona ait olurdu her zaman.”

Karda bir ayak izi! İşte o iz, işte o karlı gecelerin aydınlığı, işte o dostluk, işte o muhabbet İkindiyazıları’nı doğurdu yıllar sonra.

İkindiyazıları’nın yükünün altında Nedim Ali var. On yıldır her gece yağan kar var. Aynı kasabada oturduğumuz halde, hatta her akşam birlikte olduğumuz halde, ayrılınca, gecenin geç saatlerinde birbirimize yazdığımız uzun mektuplar var.”

İşte şimdi, maalesef, o hislerin üzerine kar yağdı!

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.