Daha büyük bir acı olabilir mi?
Büyük söylememek lazım, Allah esirgesin.
‘İnsan’ kelimesi ‘ünsiyet’le akrabadır.
Ne demek ünsiyet?
Alışma, evcilleşme, kaynaşma.
‘Nisyan’la da akrabadır.
Nisyan ne?
Nisyan, unutmak.
Ünsiyeti çok az bir zorlama ile değişen şartlara uyabilme, intibak etme olarak yorumlayabiliriz.
Acımız büyük… Sanki cehennemden bir hisse düştü içimize.
Ama yavaş yavaş alışıyoruz. Gerçekliğe intibak ediyoruz.
Nisyan da bizim illetimiz.
Geçtikten sonra acılarımız yavaş yavaş sönüyor. Unutuyoruz.
Neyi hatırlıyoruz?
Evimizin yıkıldığını, evsiz kaldığımızı.
Şehrimizin yıkıldığını, şehirsiz kaldığımızı.
Almanya kadar geniş bir alanı etkilemiş deprem (350 bin metrekare.) 35 binden fazla bina yıkılmış.
Dönemin Çevre ve Şehircilik bakanı Murat Kurum’un verdiği rakamlara göre “520 bin bağımsız bölümden oluşan 164 bin 321 bina yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı.”
Ekonomiye maliyeti 100 ile 150 milyar dolar arasında hesap ediliyor.
Evler yeniden yapılacak, şehirler yeniden kurulacak.
Bu sefer düzgün, sağlam yapsalar bari…
Kolay değil yapmak. Ağır enflasyon yükünün üstüne en az onun kadar ağır ikinci bir yük.
Yetkililerimiz ‘rasyonel’ davranıyor artık.
Ötv’ye büzde birkaç yüz zam yapıyor. Motorlu taşıtlardan ilave vergi alıyor. Vergilerin izahını yaparken depremin sebep olduğu mali yükü hatırlatıyor.
Alsın ne yapalım. Biz de bu yükten hissemize düşeni taşıyabildiğimiz kadar taşıyalım.
Fakat laf kalabalığına gelmesin.
Ne kadar düşüyor hissemize? Biraz düşünelim.
Neden yıkıldı binalar?
Düzgün yapılmadıkları için.
Şimdi harcamamız gereken 100-150 milyar doların az bir kısmını zamanında harcasaydık binaları sağlam yapabilir miydik?
Büyük bir ihtimalle yapabilirdik.
Yapsaydık yıkım bu kadar büyük olur muydu?
Büyük bir ihtimalle olmazdı.
Yetkililer bu bölgede büyük bir depremin olabileceğini biliyor muydu?
Jeologlar söylemişti. Biliyor olmaları lazım. Ama galiba yetkililerimiz dikkatli dinlemedi. Ya da dinledi, umursamadı. Kulağının üstüne yattı.
Yani?
Yetkililerimizin depremin sebep olduğu yıkımın maliyeti olduğunu söyledikleri şey aslında kendi ihmallerinin, savsaklamalarının, kulaklarının üstüne yatmalarının maliyeti.
Tamam, hepsi onların değildir.
Binaları ucuza getirmeye çalışan müteahhitlerin, kentsel dönüşüme direnen ev sahiplerinin hatta yerel siyasetçilerin payı da vardır.
Ama aslan payı yetkililerimizin.
Bir de enflasyon var.
Tabii ki enflasyonun düşürülmesi için de rasyonel adımlar atmamız gerekiyor.
Nitekim, Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası başkanımız Hafize Gaye Erkan rasyonel tedbirleri günaşırı açıklıyor.
Peki enflasyonu kim yaptı?
Onu da yetkililerimiz, bizi yönetenler yaptı.
İhmalleriyle, tedbirsizlikleriyle, öngörüsüzlükleriyle, yanlış yönetimleriyle.
Onların sebep olduğu zararı şu anda bizim tazmin etmemiz gerekiyor.
Hissemize düşeni değil, zararın tamamını.
Benzin alırken, patates alırken, peynir alırken, çay içerken, su içerken…
Ödemekten başka seçeneğimiz yok.
Ödeyeceğiz.
Ama bilinsin neyi ödediğimiz.