Nefretin doktora tezi gibi!

Yusuf Ziya Cömert

Nasıl bir çaresizlik Allah’ım, katil, camiye giriyor, insanlar açık hedef. İstediği gibi vuruyor.

Çaresizlik. Vahşetten önce burası işledi içime.

Hem oradaki Müslümanların çaresizliği, hem katliama tanık olan bizlerin çaresizliği.

Tanık?

Evet, on bin kilometre uzaktaki katliam, ceketinin cebine kadar giriyor! Öyle tanıklık.

Ne büyük bir kin varmış, ne büyük bir nefret varmış katilin içinde!

Nasıl bir kana susamışlık. Sanki annesi babası kanla beslemiş, kanla vaftiz etmiş!

Tabii ki savunmasız insanları öldürecek. Silahsız. Kapıya silahınla yaklaştığında kendisine ‘merhaba kardeşim’ diyen insanları.

Taa haçlı seferlerinden, taa Endülüs’ten, İstanbul’un fethinden, Viyana muhasaralarından, kanlı ve kirli Engizisyon asırlarından kalma, biriktirilmiş bir hınç.

Katilin silahının, şarjörlerin üstüne yazdığı tarihler, vakalar, tamam kaaffesi beş on kelime, beş on rakam ama... Türk-yiyici, 1683, Viyana, Sultan Murat’ın katili Miloş Obiliç, Osmanlı donanmasının yakılması, Kıbrıs’ın fethi sırasında savunmasız Osmanlı esirlerini katleden Antonio Bragadin...

Nefretin doktora tezi gibi!

Bunları bilmeyen çok tarihçimiz var.

“Mülteciler, cehenneme hoş geldiniz!” bile yazmış.

Her tarafı ‘cehennem’ yapmaya doğru adım adım ilerliyoruz.

Bütün bunlar, bir başka bilinci, zehirli bir tarih bilincini ifade ediyor.

Ve dünyada, maalesef Müslümanlar arasında da, Hristiyanlar, Museviler arasında da... Çinliler, Hintliler arasında da... Yani Amerika’da, Avrupa’da, Asya’da, Avusturalya’da, Afrika’da, Ortadoğu’da, bu zehirli bilinç teşvik ediliyor, besleniyor.

Irkçı semboller her yerde yüceltiliyor, kutsanıyor.

Katilin kelepçeli elleriyle yaptığı işarete bakın... Bir yumruk ve yuvarlak. White Power.

Sırp kasabı Karadziç’e övgüler düzen balkan şarkıları.

Yani tepeden tırnağa kan.

Dünya güçleri varış noktası büyük bir felaket olan bu gidişi durdurmaya istekli değil.

Bir tarafın şiddeti, öbür tarafın şiddetini emziriyor.

Devletlerin şiddeti ile terör örgütlerinin şiddeti de dahil buna.

Hepsi birbirinden besleniyor.

Devletler de sık sık şiddetin memesine ağzını dayıyor... Bakın Ortadoğu’ya... Irak’a, Suriye’ye, Yemen’e... Kim kimi bombalıyor?

Kısaca, Müslüman Müslümanı...

Daha birkaç ay önce Suudi Konsolosluğu’nda, -sözümona- Müslüman Müslümanı doğramadı mı?

Bu fiillerin organizatörleri devletler değil mi?

Ya Filistin’in, Filistinliler’in maruz kaldığı İsrail terörü?

Arakan?

Devlet işi değil mi?

Dünyada bu ilişkilerin dışında tutulabilecek bir rejim var mı?

Önce kim yaptı?

Ne önemi var?

Ama önemli kimin başlattığı, ama önemli, ama önce onlar, ama önce onlar...

Kimse bilmiyor önce kim. Herkes kendi senaryosunu yazıyor ve inanıyor.

Neyin gerçek olduğu değil, neyi gerçek kabul ettiğiniz önemli.

Daha doğrusu neyin gerçek olmasının işinize geldiği!

İşinize gelince, onu tarihin en görünür yerine hayvan gibi çivilerle çakarsınız.

Çok mu önemli?

Çok önemliyse önce Kabil!

Kim Kabil?

Kötülüğü kim başlattıysa o Kabil!

Kim Habil?

Kötülüğe ilk kim maruz kaldıysa o Habil.

Herkes, Müslümanlar, Hristiyanlar, başka dinlerin, mezheplerin mensupları, hepimiz, ipinden veya zincirinden boşanmış bir tarih bilincinin insanları nerelere kadar götürebileceğini bir daha, bir daha, bir daha düşünsün.

Dün, Uygur Akademisi’nin bir programına katıldım.

İzlenimlerimi yazmak niyetindeydim.

Yeni Zelanda’daki vahşete değinip Çin’in Doğu Türkistan’da yapıp ettiklerine, daha doğrusu Uygurlu dostların bize aktardığı gündeme geçecektim.

Kaldım, geçemedim.

Artık onu da inşallah yarın yazarım.

Biliyorum, Pazar gününün rehavetine pek uymadı yazdıklarım.

Ne yapabilirim. Hayat böyle.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (17)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.