Seçim havası yayla havası gibi değil. Kirli, tozlu. Yine de olsun seçim. Hiç olmamasından iyidir.
Bu havalarda ‘fena fi’l seçim’ olmamaya çalıştım. Bunu nasıl yaparsınız? Başka meşgaleler bularak.
Benim bulabildiğim başlıca meşgale okumak. Gassan Kenefani’nin Güneşteki Adamlar’ı (Metis) okuduklarımdan biriydi mesela. Okudum ve üzüldüm. Filistin’in acısı bu kez roman formunda yaraladı beni.
Lao She’nin Kedi Gezegeni de (İş Bankası) okuyucusuna huzur verecek bir roman sayılmazdı. Distopik.
Bu kitaba bir ara değinirim.
Geçenlerde prof. Dr. Yumuşhan Günay aradı. (Üsküdar Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı.) Yumuşhan Hoca’yla taa Hilmi Oflaz zamanlarından yakınlığımız var. (Hilmi abi Allahu Teala’nın aramızda bitirdiği bir güldü. Sevgisi hala sohbetlerimizi bereketlendiriyor.)
Bir kitaptan söz etti. Göndereceğini söyledi. Ben de gereken ilgiyi göstereceğimi söyledim. Bir nevi felsefe kitabıydı bahsettiği. Adı Filozofik Yumurta. (Müptela.) Yazarı Safiye Bellaz.
Bana yıllarca önce Washinton’da bir kitapçıdan alıp okuduğum Plato and Platypus Walk İnto a Bar’ı hatırlattı. (Thomas Chatcart ve Daniel Clain, Penguen.) Plato ile Ornitorenk Bara Gidiyor. Sonradan Türkçeye çevrildi. ‘Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Gider.’ (Aylak Kitap.)
Filozofik Yumurta’yla aralarında kayda değer bir fark var elbette. Plato and Platypus matrak. Felsefeyi komik öykülerle yumuşatıyor. Filozofik Yumurta ise komik değil. Sizi felsefenin karmaşık, demir leblebi dünyasına şefkatle yaklaştırıyor. Eskiden sabırlı, şefkatli öğretmenlerimiz vardı. İnşallah şimdi de vardır. Onlar gibi, tane tane, yokuşa sürmeden anlatıyor.
Ortak yönleri felsefeyi daha az zahmetli bir hale getirmeleri.
Bellaz Filozofik Yumurta’ya kitabın içeriğine uygun bir alt başlık koymuş: Felsefe eşliğinde insanın kendine varma hikayesi.
Birçokları gibi ben de felsefe okurken yoruluyorum. Bu kitabı okurken yorulmadım.
“Tanrı nedir?” “Özgürlüğün evrensel bir tanımı var mıdır?” “İyilik nedir, kime ve neye göredir?” “Vicdan herkese göre değişir mi?” “Ahlak Nedir?” gibi sorular doğal olarak bu kitapta da vardı.
Aristo’yu, Eflatun’u, El-Kındi’yi, Kant’ı, Descartes’ı bu kitapta da gördüm. Keza septikleri, dogmatikleri, varoluşçuları, rasyonalistleri, materyalistleri… Ama daha evcil, lisanı daha açık insanlar veya kavramlar olarak.
“Antik Çağ filozoflarından sevgili Aristoteles’imiz de “Bütün insanlar doğal olarak bilmek ister” sözüyle (…) insan türünü onurlandırıyor.”
“Peki insanlar her zaman bilmek istiyor mu gerçekten? Hiç sanmıyorum. İnsanların çok azı bir şeyi önyargılarından sıyrılmış bir bakış açısıyla ve merakla araştırarak bilmek isterken çoğu da sanki sadece biliyor görünmek isteyen bir tavır içinde gibidirler.”
Bu cümleyi hem sürekli yaşadığımız bir gerçekliğin ifadesi olduğu için hem de Safiye Bellaz’ın felsefeden söz ederken nasıl erişilebilir bir dil kullandığını göstermek için naklettim.
“Atina kralının oğlu Theseus, Girit kralı Minos’un yarı tanrı sayılan manevi oğlu Minotauros’u öldürür. Atinalılar bu zaferin sembolü olan Theseus’un gemisini kutsal sayarlar. Ancak gemi yıllar içinde eskimeye başladığında eskiyen her bir parçasını yenisiyle değiştirdiklerinden sonunda geminin değişmemiş olan tek bir parçası bile kalmaz.”
“Peki o gemi hala Theseus’un gemisi midir?”
Bu soru beni biraz siyaset gündemine yaklaştırdı.
Başlangıçtaki ilkelerimizi, ahlakımızı, alışkanlıklarımızı değiştirince ‘biz’ hala ‘biz’ olur muyuz?
Muhtemelen oluruz. Ama aynı biz değil, başka bir ‘biz.’ Ya ıslah olmuş ya da yoldan çıkmış bir biz.
“5 maymun deneyi” de hoşuma gitti.
“Büyük bir kafesin içine beş maymun konulur ve kafesin ortasındaki merdivenin tepesine bir muz hevengi asılır. Merdivene çıkıp muzları almaya yeltenen her maymun üzerine sıkılan basınçlı soğuk suya maruz kalınca apar topar aşağı inmek zorunda kalır. Bir süre sonra maymunların muzlara ulaşma cesaret ve hevesleri tamamen yok olmuştur.”
“Deneyin ikinci etabında ıslanan maymunlardan biri kafes dışına alınıp yerine içeride ne olup bittiğinden hiç haberdar olmayan yeni bir maymun konur. Yeni maymun hevesle ve iştahla muz hevengine yönelir yönelmesine ama muzlara doğru yaptığı ilk hamlede daha önce soğuk su deneyimini yaşamış olan maymunlar tarafından bir güzel dövülür.”
Maymunlar birer birer değiştiriliyor. İçeride soğuk suya maruz kalmış tek bir maymun bile kalmıyor. Ama artık hiçbir maymun muzlara ulaşmaya çalışmıyor. Muzu yiyemiyorlar. Niye yiyemediklerini de bilmiyorlar.
Bu gidişle biz de muzu niye yiyemediğimiz bilemeyeceğiz.
Muz ne?
Huzur, sükûn, barış, dostluk, kardeşlik… Kim ne istiyorsa o.
Kitabı okurken alıntılamayı düşündüğüm çok paragraf vardı. Yazarın Kızıldeniz’deki dalışı sırasında yaşadığı deneyim olağanüstüydü mesela. Fakat sütunumda yazacak yer kalmadı. Artık merak edenler geri kalanını kitaptan okusunlar.
Sonuçta sükunetli bir kitap. Her tarafı aklınıza yatmayabilir. Hatta bazı görüşleri reddedebilirsiniz de.
Yazar reddedenlere kızmıyor.
Siyasetin molozlu, cüruflu ortamında pencereyi açıp odayı havalandırmak gibi bir şeydi benim için.
Yumuşhan Hoca’ya ve Safiye Bellaz Hanım’a teşekkür ederim.