Elimde Mustafa Akyol’un bir kitabı var. Reopening Muslim Minds/A Return to Reason, Freedom and Tolerans. Kapakta ‘reason’ ‘freedom’ and ‘tolarence’ kelimelerinin arasına ‘Akl’ ‘hurriye’ ‘tesamuh’ diye Arapça karşılıklarını da güzelce yerleştirmişler.
Türkçesi, “Müslüman Zihinleri Yeniden Açmak/Akla, Özgürlüğe ve Hoşgörüye Dönüş.”
Yayınevi St. Martin’s Essentials.
Tam aradığım kitap.
Kitabın ön sayfalarında Akyol’un diğer iki kitabının adları yazılmış: Islam Without Extremes: A Muslim Case for Liberty ve The Islamic Jesus: How the King of the Jews Became a Prophet of Muslims.
‘Aşırılıkları Olmayan İslam.’ Biraz ‘ılımlı İslam’ çağrışımı var. Ama ilgi çekici olabilir. ‘İslami İsa’ da öyle. Bulursam okurum.
Fakat Reopening Muslim Mind bana diğer ikisinden daha cazip geldi.
Tahmin edebiliyorum, kitabın netameli alanlarda dolaştığını.
Bizim dünyamızdaki bağnazlığı da biliyorum.
Kitabı okurken kendi durduğum yerle kitapta altı çizilen düşünceleri bu düşüncelere yakınlığımı, uzaklığımı zaman zaman ölçtüm.
Baştan belirteyim.
“Tam aradığım kitap” demek bütün sorunlarıma çözüm getirecek veya fikirlerimin isabetli olduğunu ispat edecek kitap anlamına gelmiyor.
Böyle bir kitap yoktur.
Belki, benim merak ettiğim, üzerinde durmak istediğim konuları tartışan bir kitap olabilir.
Bu köşenin müdavimleri farkında olmalı; ben insanlara fikir empoze etmeyi sevmiyorum.
Doğrusu benim söylediğimdir, bu kesinlikle böyledir, başka türlü düşünen kafayı yemiştir tarzında ne konuşuyorum ne yazıyorum.
İnsanların benimkinden farklı fikirlere sahip olmasından hiçbir şikâyetim yoktur.
Farklı fikirlerin ifade edilmesi sanki farklı fikri ben söylemişim gibi beni ferahlatıyor.
İnsanların özgür hissetmeleri benim de kendimi özgür hissetmeme sebep oluyor.
Aksi de öyle. İnsanlar özgür hissetmiyorsa, beni kimse kısıtlamasa bile ben kısıtlı hissediyorum.
Başkalarının özgürlüğüne kıymet verme bakımından benden daha ‘liberal’ bir kimseyle karşılaşmadığımı düşündüğüm vakidir.
“Bu böyledir” “Kesinlikle böyledir” tarzındaki önermeleri (başka muhtemel önermeleri hesaba kattığımda) çok nahif bulduğumu, tebessümle karşıladığımı söyleyebilirim.
Herkes kendisi gibi olsun. Herkes niye kendisi gibi olduğunun bilincinde olsun.
Ağamız, abimiz, patronumuz, hocamız böyle böyle dedi diye kanaatini değiştirmesin, sağı solu oynamasın; daha esaslı, hakikate, hakkaniyete daha yakın bakış açısı, bir delil bulduğunda kendisini yenileyebilsin.
Niye bu derece sübjektif bir bahis açtım?
Mustafa Akyol’un kitabını okurken yer yer benim bakışıma göre taşkın, kendi (muhayyel) çerçevemin dışına çıkan yaklaşımlar gördüm.
Ya da tam olarak öyle olmayabilir dediğim yerler.
Acaba gerçekten öyle midir? Diye sorup başka sağlamalar yapma ihtiyacı duyduğum yerler.
Benim çerçevemin dışına çıkıyorsa yanlış mı?
Ne bileyim ben? Belki doğru, belki yanlış. Ama ben orada değilim.
Böyle yerler gördüm.
Doğru bulduğum yerler de gördüm.
Doğru bulduğum yerler doğru mu?
Yine: Ne bileyim ben. Doğru olmasını ümit ediyorum. Şu anda bu civardayım.
Kitabı böyle bir zihinle okudum. (Daha bitmedi, okumaya devam ediyorum.)
Kitabın başında bir ithaf var.
“Sevgili oğullarım Levent Taha ve Efe Rauf’a… İslam inancıyla ve evrensel ahlaka uygun yetişsinler.”
Bunun içtenlikle yapılmış bir ithaf olduğuna eminim.
Ben de çocuklarım için aynı şeyleri dileyebilirim.
Fakat dilerken Mustafa Akyol’un “Evrensel ahlak” dediği şeyin İslam’ın uzağında olmadığı düşüncesi zihnimden geçer.
Merhum Aliya İzetbegoviç’in “Benim için yeryüzünde iyi, doğru ve güzel olan ne varsa o İslam’dır” sözü de hatırıma gelir.
Yani?
Mutabık olduğumuz durumlarda bile farklılıklarımız olabilir.
Buradan başlamış olalım.
Bakalım devamı nasıl gelecek?
Devamının nasıl geleceğini ben de bilmiyorum, yazarken belli olur.