Deprem zamanı hepimiz deprem uzmanı olmuştuk. Yer azıcık depreşti mi, herkes, depremin büyüklüğünü anlardı.
“Bu, dört buçuk.”
“Hayır beş.”
Biraz sonra ajansa haberi düşer.
“Gördün mü, ben dedim.”
Halbuki, hepsi yalan.
Uzaktaki depremi az, yakındakini çok hissedersin. Depremin yerini bilmiyorsan, anca sallarsın.
Kandilli 5 ölçtüyse, sana onun etse etse yarısı isabet etmiştir. 5 şiddetindeki deprem senin olduğun yerde olsaydı tahmin yeteneğin dumura uğrayabilirdi.
İnsanın acayip halleri var. Depremi tahmin etme hevesinin arka planında depremi kontrol altına alma güdüsü olabilir.
Ben anlamam böyle şeylerden.
Stadyumlardaki kalabalığın kaç kişi olduğunu da ölçemem.
Bazen ölçmek için koltukları sayarım. Yukarıdan aşağı diyelim 60 koltuk. Soldan sağa da 40. 6 kere dört 24. Etti 2400. Tamam, böyle kaç blok var stadyumda? Bir, iki, üç beş, on...
Hesabı tamamlayamadan başka bir şey alakamı çeker, orada bırakırım.
Stadyumda kaç kişi olduğunu bilsem ne olur, bilmesem ne olur?
Mitinglerde kaç kişi toplandığını hiç bilmem.
Bir gün rahmetli Erbakan Taksim’de miting yapmıştı. O mitinge gidememiştim. Fakat gidenler ‘çok kalabalıktı, bir milyon vardı’ diyordu. Yıl 1977 olabilir.
Ertesi gün Cumhuriyet gazetesinde mitingin haberini gördüm. Ufak bir resim de koymuşlar.
***
Resim altında mitinge 30 bin kişinin katıldığına dikkat çekiliyordu. Bu ‘küçültme’nin canımı sıktığını hatırlıyorum. Bari 50 bin deseydi!
28 Şubat sonrasında, Tandoğan’daki Cumhuriyet mitinglerinden sonra metrekare hesabı yapıldığını da hatırlıyorum.
Çok önemliyse, birisi saysa mitingdeki insanları...
Bir mitingin kalabalığı beni en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi hadiselerini takip eden günlerde Kazlıçeşme’de yaptığı mitingde ilgilendirdi.
Rakam değil.
Kalabalık.
Ulan, kıyamet kopuyor. Herifler memleketin altını üstüne getirdi.
Nereye gitsen çanak tencere gürültüsü.
Ben, eğer otomobille bir yere gidiyorsam, çanak gürültüsünü bastırmak için teyipteki kemençenin sesini açıyorum.
Kızılağaç fidesi
Çimenlerde bitesi
Hayde gideli desem
Var benimle gidesi
Sıkı bir horon havası. Bu bir kendini yatıştırma yöntemi olabilir.
***
Bir de slogan buldum o günlerde.
“Taksim’den aşağa, Kasımpaşa.”
Öyle idare ediyorum.
Kazlıçeşme’deki mitinge gitmek vacip gibi bir şeydi benim için.
Çoluğumla, çocuğumla gittim.
Mitingdeki kalabalık için çok rakamlar söylendi.
Bir milyon iki yüz. Bir buçuk milyon. Meydana giremeyip geri dönenleri de sayarsan bir yedi yüz...
Dedim ya, ben anlamam. Yeterince kalabalıktı. Bana yetti yani.
Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünde beni daha çok muhtemel provokasyonlar endişelendiriyordu.
Şeytanımız çok!
Polis Kayseri’de mitingde terör yapmaya hazırlanan bir grubu yakaladı. Belki başka provokasyonlar da önlenmiştir.
Memleketin başına büyük bir iş gelmeden yürüyüş de miting de bitti gitti.
Dört yüz küsur kilometrelik bir güzergah. Allah göstermesin, her şey olabilirdi.
Olmadı.
Sonuçta, millet de, devlet de işi idare etmiş oldu.
Kalabalık?
Ben bilmiyorum, kalabalık saymayı.
Ama anladığım kadarıyla, bilhassa mitinge katılanlar açısından tatminkardı.
Tahminler ilginç. Yüz küsur binle iki milyon küsur arasında değişiyor.
O kadar da değildir kardeşim!
Ne o kadar da değildir?
Aynı meydana bakan iki kişinin tahminleri arasındaki fark... O kadar çok olması makul değil.
Fakat, tartışılsın yine de.
Bir zihinsel faaliyettir.
Hiç faaliyetsizlikten iyidir.