Önce İngilizcesini görmüştüm. Islamic Tendency Movement. Biraz tuhaf gelmişti bana. Bakışlarımız çok keskin. Bir İslami hareketin adının da keskin olmasını bekliyoruz. ‘İslami eğilim’ mutedil bir isim.
Arapçası da keskin sayılmaz. ‘tendency’ yerine ‘itticah.’ Yine de İngilizcesinden iyi. ‘Eğilim’ demek zorunda değiliz. ‘Yöneliş’ deriz. “İslami Yöneliş Hareketi.” Fena değil.
Bu isme 80’lerin Arabia dergilerinde rastlamıştım. Dergide Raşid el-Gannuşi’nin Abdülfettah Morou ile birlikte resimleri de vardı.
Sonradan yine Arabia’dan Gannuşi ile yapılmış bir röportajı tercüme ettim. Dönemin Zaman gazetesinde tefrika edildi.
(O çeviri Gannuşi ile ilgili bir kitaba girdi. Fakat mahreç göstermemişler. Kitabın adı İslami Yöneliş.)
Gannuşi’nin meseleleri ele alış tarzını beğenmiştim.
Turabi’nin Sudan’daki yönetimini yararlı bir tecrübe olarak nitelendiriyordu.
‘Uzlaşma,’ ‘Demokrasi’ gibi kavramlara aşinaydı. Zamanla bu kavramları merkeze alan bir İslam anlayışı geliştirdi.
(Sonraları Azzam Temimi’nin de Gannuşi’ninkine yakın bir çizgide durduğunu gördüm.)
İsminde ‘İslam’ kelimesi geçen bir hareketin Tunus yasalarına göre legal siyaset yapması mümkün olmadığı için adını ‘Nahda’ diye değiştirdiler.
Nahda daha canlı bir isim. ‘Uyanış’ diyebilirsiniz. Ya da ‘Diriliş.’
Tunus siyasetinde etkili oldular.
O günlerden itibaren, çok yakından değilse de göz ucuyla takip ettim.
Zeynel Abidin Bin Ali iktidarı sırasında bazı uzlaşma denemeleri yaptı. Ancak sonuç alamadı. Bin Ali Nahda’yı tehdit olarak gördü, hapse attı.
Tunus’u terk etti. 20 yıla yakın Londra’da sürgünde kaldı. Ara sıra Türkiye’ye geliyordu.
2011’de, Tunus’ta ‘Arap Baharı’ başladığı günlerde kendisine ulaşmaya çalıştım. Ulaşamadım.
Sefer Turan’a da sordum. Ya kendisi ulaşmış ya da ulaşan birisinden işitmiş. “Olayları yakinen takip ediyoruz” diyormuş.
O kadarını ben de takip ediyordum. Demek ki henüz olayın içinde değil.
Neyse, çok geçmeden girdi olayın içine.
Zeynel Abidin Bin Ali’nin istifasından sonra yapılan ilk seçimlerde (2011 Ekim) Nahda birinci parti oldu.
Tek başına hükümet kuracak çoğunluğu sağlayamadığı için Tunus’taki merkez sol CPR (Cumhuriyet İçin Kongre) ve Ettakol partileriyle koalisyon yaptı.
Ardından yapılan Devlet Başkanlığı seçimlerinde Nahda aday göstermedi.
Bu, Gannuşi’nin benimsediği uzlaşma kültürünün siyasete yansıması olarak okunabilir.
Bu üslup 2014’te de devam etti. Nahda Nida partisiyle koalisyon yaptı.
Tunus’ta da bizdekine benzer laik-antilaik kutuplaşması vardı. Gannuşi bu kutuplaşmayı tetiklememeye özen gösterdi.
Arap Baharı Mısır’da, Yemen’de, Suriye’de tersine döndü. Hem de çok kötü bir biçimde.
Tunus’ta büyük bir hayal kırıklığı olmadı. Tunuslular birbirlerine girmeden yeni bir düzen kurmayı başardılar.
Tekrar altını çizmekte fayda var. Tunus’taki ‘Arap Baharı’nın ötekiler gibi kısa sürede infilak etmemesinde Gannuşi’nin teorisini yaptığı ve uygulamaya yansıttığı toplumsal (ya da ulusal) uzlaşma anlayışının etkisi olmuştur.
Yani, ‘dediğim dedik’ demiyorsun. Memlekette başka toplum kesimlerinin, başka siyasi anlayışların mevcut olduğunu hesaba katıyorsun. Ona göre siyasi tercihler yapıyorsun.
Milleti birbiriyle kavga ettirmemeye çalışıyorsun.
Vaktiyle Gannuşi’nin Turabi için söylediklerinden fazlası bile söylenebilir:
Siyasi kültürün yerleşmesine, çok sesliliğin ve demokrasinin zemin bulmasına katkı sağlayabilecek önemli bir tecrübe.
(Bu kadar yazınca madalyonun öteki tarafını da görmemiz gerekiyor. Bu tecrübe neden nepotizmle lekelendi? Damadı Refik Abdüsselam dışişleri bakanıydı, kızı Yüsra parti sözcüsü.)
Eğer bir çıkış yolu bulunamazsa, bu tecrübe bir hatıraya dönüşecek.
Malum, iki yıl önce uzlaşmayla seçilen Cumhurbaşkanı Kays Said geçen ay parlamentoyu askıya aldı ve hükümeti devirdi.
Bu, fiilen bir darbe.
Taha Özhan, Perspektif’te yazmış. Bence durumu açıklıyor.
“Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin 2013’ten itibaren bölgeye ihraç ettikleri Arap sonbaharı nihayet Tunus’a da tam anlamıyla ulaştı. 25 Temmuz günü Tunus’ta yaşanan darbe 17 Aralık 2010’da başlayan Arap dünyasında değişim teşebbüsü sürecinin hitama erdiği tarih olarak kayda geçti.”
Yani artık kalmadı, ‘mevcudu tükendi’ Arap Baharı’nın.
İsterseniz Afganistan verebiliriz.
Ya da Afganlı...