Muhattap.” Ara sıra böyle söylendiğine rastlıyorum. Akıllı, münevver bir adama benziyor. Nereden buldu bu şeddeyi acaba?
‘Tı’ harfini şeddeleyince daha okkalı bir kelime haline mi geliyor? Ağzı daha mı iyi dolduruyor?
Bilmemekten kaynaklanan bir hatadan ziyade çok bildiğini zannetmekten kaynaklanan bir hataya benziyor.
‘Muvazaf’ demiyoruz, ‘muvazzaf’ diyoruz. ‘Münever’ demiyoruz, ‘münevver’ diyoruz.
Muhatap da bunun gibi olmalı, demek ki doğrusu ‘muhattap.’
Muhatap kelimesinin telaffuzu konusunda buna benzer bir fikir yürütme işlemi yaptıysa eğer nasıl düzelteceksiniz bu arkadaşın dilini?
Bilmediği, sağdan soldan işittiği Arapça kelimeyi cümle içinde kullanmaya çok iştahlı elemanlar var.
Tekabül mü tekâmül mü? Belki de ikisinin ortası bir şey. Yuvarla gitsin.
Lalettayin mi, lanettayin mi?
Yorma kafanı, yuvarla gitsin.
“Seçim sath-ı maili’ tabirini doğru kullanan birisine rastladığım zaman seviniyorum.
“Seçim sathı mahalli” diyen diyene.
Hadi bunlar ilim kisvesindeki cahilliğin cüppenin altından pis pis sırıtmasından ibaret.
Daha tehlikelisi var.
Dijital ortamdaki yazışmalar, sesli harfleri yutmalar, imlayı boşlamalar yüzünden dilimiz tersine bir evrim geçiriyor.
Vurgular da gitgide kayboluyor.
Bu eğilim eskiden TDK üzerinden yürütülen ‘öztürkçecilik’ten daha sıkıntılı bir şey. Yüzyıllardır kullanılan bir kelimenin yerine yeni ürettiği bir kelimeyi öneriyordu TDK. İsteyen kullanıyordu, istemeyen kullanmıyordu.
Şimdi o günlerdeki taassup ortadan kalktı. Ama vurgulara kadar inen dejenerasyon dilin yapısını tehdit ediyor.
Nereye geldim ben?
Mazur görün. Dil büyük dert, söyletiyor işte.
***
“Benim özgül ağırlığım var.”
Yukarıda verdiğim misallerle türdeş değil, ama birden aklıma geldi.
Tabii ki vardır. Her mahlukun özgül ağırlığı var.
Nedir özgül ağırlık?
Bir maddenin birim hacminin ağırlığıdır. Gram bölü santimetreküp.
Cıvanın özgül ağırlığı yüksektir. Bir santimetreküpü 13,6 gram. Suyun özgül ağırlığı 1’dir. 1 gram.
“Benim özgül ağırlığım filanın özgül ağırlığından fazla” desen olur mesela.
Millî görüş geleneğinin yetiştirdiği iyi hatiplerden Bülent Arınç söylediğinde kulağımı tırmalamıştı.
Fahiş bir hata değil. Ama yerleşti gitti. Şimdi hala kullanılıyor.
***
Fahiş olmayan bir başka hata.
Aslında hata da sayılmaz. Kullanım şeklinin kitapta yeri var.
Kelimemiz ‘marjinal.’
Fakat marjinal bir kelime değil. Çok merkezde bir kelime.
Ben makro iktisat dersinden hatırlıyorum. Marjinal fayda var ya.
Çok susadın. Su içeceksin. İlk bardak en verimli bardaktır. Hem daha çok lezzet alırsın hem bünyen daha çok faydalanır.
İkinci bardakta daha az, üçüncü bardakta daha da az… Beşinci bardakta hiç lezzet almazsın. Fayda en aza iner. İşte o, bir bardak sudan elde ettiğin marjinal faydadır. En kenardaki fayda. En az fayda.
Marjin, kenar demek. Marjinal kenarda olan, kenardaki.
Kötü bir şey mi?
Hayır. Aslında iyi bir şey bile denebilir. Sıradan olmayan, aykırı, kenarda olan, kenarda kalmış gibi anlamları var.
Herkesin giydiğinden farklı giyiniyorsanız kıyafetiniz marjinaldir. Herkesin yediğinden farklı yemeklere merak sarmışsanız diyetiniz marjinaldir.
Herkesin düşündüğünden farklı düşünüyorsanız fikriniz marjinal.
Marjinalsiniz diye hep kenarda kalacak değilsiniz. Bir gün fikriniz toplumda karşılık bulur, marjinallikten çıkarsınız. Başkaları marjinal olur. Sonra o başkaları marjinallikten çıkar, eyyam böyle döner durur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan kelimeyi çok menfi bir anlamda kullanıyor.
En son Akbelen’de ormanın yok edilmesine karşı direnen köylülere ‘marjinal direnişçiler’ dedi.
Övmek için söylemedi bunu. Tahfif ve tahkir tonu vardı sözlerinde. “Akbelenliler toplumun genelinden farklı düşünüyorlar, maşallah” anlamına gelmiyordu söylediği.
Zannediyorum kelimenin bu kadar menfi anlamda kullanılmasına takıldım.
Belki kendimi biraz marjinal hissettiğimden.
Halbuki kelimeyi o kadar hor kullanmasına gerek yok.
Kendisinin de ‘marjinal’ olduğu günleri yaşı müsait olanlar iyi hatırlar.
Söz Akbelen’e gelince ne düşündüğümün sorulması normal.
Hemen söyleyeyim.
Ağaçları tıraşlanmış orman resimleri çok çirkin.
Elektriğin bir çaresi bulunur. Ağaçlar korunsun. Reyim böyle.
Tabiatı kaybetmek seçeneklerin en kötüsüdür çünkü.