"Yabancı olduk şimdi/Yazık birbirimize/İstersen gel dönelim/Eski günlerimize." (Beste, güfte Yusuf Nalkesen.)
Bu şarkının dillere yeni düştüğü günlerde biz Kocamusta’paşa’da oturuyorduk. Gündüzleri etrafı meskenlerle çevrili boş alanda kafamıza göre oynuyorduk.
Ne oynuyorduk?
Aklınıza ne gelirse. Saklambaç, körebe, ebecilik, komen, mors, kafakarış, kuyu, futbol... Bizden büyükler bazen karpit de patlatırdı.
Cami avlusunda bir meczup Hayri amca vardı. Gürültümüz ayyuka çıkınca bizi kovalardı.
Mors bilir misiniz?
Yere bir üçgen çizersiniz. Üçgenin köşelerine misketler koyarsınız. Sonra misketi misketle vurmaya uğraşırsınız.
Misket?
Bazı yerlerde ‘bilye’ diyorlar. Bizim köylerde ‘mile’ dendiğini hatırlarım. Balıkesir’de ‘bilez’ derlerdi
‘Gıcır gıcır’ lafı en çok o allı mavili, sarılı kırmızılı, yeşilli misketlere yakışır.
Sanki boşlukta duruyor misketin içindeki renkler.
Haseki’den Fındıkzade’ye doğru yürürken yol kenarında bir kırtasiyenin vitrininde bir avuç misket vardı ve her geçişimde vitrinin önünde bir müddet durur bakardım.
Düşünsenize, 7-8 yaşlarındaki çocuklar mors oynuyor. Biri, misketi başparmağının sırtıyla işaret parmağı arasına sıkıştırırken “İstersen gel döneee-liiiim, eski günlee-riimizee” diye bu şarkıyı mırıldanıyor ve bir süre duraksayıp, nişan alıp, misketi hedefine gönderiyor.
Oyunlar değişti artık. Çocuklar telefonlarında ya da tabletlerinde, ekranın üzerinde parmak gezdirilerek oynanan oyunlar oynuyorlar. Nesiller arasındaki el becerisi farkı belki de bundan.
Şarkılar da değişti. Şimdi zannetmiyorum bir çocuk oyun oynarken Türk sanat musikisinden şarkı söylesin.
Telefondaki oyunların kendi müziği var, sen şarkı söylemiyorsun.
Şarkıdan türküden uzaklaşınca şiirden de uzaklaşırsın.
İnceliklerden de.
Kabalık eskiden de vardı. Ama bugün cemiyetin üst tabakalarında, bilhassa siyasette ve medyada eskiye göre daha yaygın, daha revaçta.
En nanemolla, en çelebi görünümlü tipler bile milletin huzurunda külhanbeyi gibi tekellüm ediyor.
Siyasilerin birbirlerine söyledikleri lafları ite atsan yemez.
Ne diyorlar? Rol model. Rol modellerin ağzı bozuk olunca kabalık bu kez aşağıdan yukarıya değil, yukarıdan aşağıya yerleşiyor topluma.
Mütegallibe sınıfının yer değiştirmesi mi diyelim?
Bugün, Pazar yazılarımda yeni bir fasıl açmağa niyetlendim.
Daha önce türküler için yaptığım gibi, şarkılardaki şiire de bir müddet bakmak istedim.
"Seninle bir sonbahar günüydü tanışmıştık" şarkısı benim bilinçli olarak hatırladığım ilk şarkı.
Şiir var mı bu şarkıda?
Eh, kendince var. Hele de eski günlerine dönesi olanlar için.
Ama insanın yüreğini hoplatacak, ya da yerlerde süründürecek kadar değil. Hafif doz.
Eğer ferahlamaya müsaitsen, ferahlamana yardımcı olur. İyi gelir yani.
Böyle şarkılar... "O ağacın altı," "Hani o saçlarına taç yaptığım çiçekler," "Bir ihtimal daha var" gibi şarkılar... meltem gibi, hafif eser
"Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun, gelmiyorsun" kadar derine inmez. (Güfte: İlham Behlül Pektaş, beste Avni Anıl.)
Yeri gelmişken söyleyeyim. Bu şarkının şiiriyetinin kısm-ı azamisi ilk mısrada toplanmış.
İl mısraı -bana göre- kuvvetli olup devamı hafif geçen başka şarkılar da var.
"Mani oluyor halimi takrire hicabım" bunlardan biri. İlk mısra tepeden tırnağa şiir.
(Hoş artık kimsenin hicabı halini takrire mani olmuyor! Kalktı hicap.)
Devamı? Basamaklardan aşağı iner gibi, şiir gitgide hafifliyor. (Güfte Nigar Osman Hanım, beste Tatyos Efendi.)
"Bir hadise var can ile canan arasında" öyle değil mesela. (Beste Servet Yesari Bey. Güfte Hasan Ali Yücel.)
Şiir, sonuna kadar gidiyor. "Bir hadise var cân ile cânan arasında Kaldım yine bir ateş-i hicran arasında Bir tir-i kaza var yine müjgân arasında Kasd etmek için câna bir imkan arasında"
Bir rivayete göre Hasan Ali Yücel bu şiiri oğlu (şair) Can Yücel ile kızı Canan arasındaki bir sıkıntı sebebiyle yazmış.
Yazma sebebini hesaba katınca şiirden uzaklaştığınızı düşünebilirsiniz.
Bence düşünmeyin.
Hatta tersini düşünün. Can ile Canan, şiiri daha sevimli hale getiriyor.
Ayrıca, oğluyla kızının adından yola çıkarak ezeli bir nükteyi şiirleştirmek de maharettir.
Şiirli pazarlar efendim.