Çevre kirliliği diye bir şey var. Karbon monoksit salınımı, atmosfere doluşan zararlı gazlar, zehir üreten kimyevi atıklar, delinen ozon tabakası, egzoz, fabrika bacaları, asbest, radyoaktif atık, balıkların bile bünyesine giren ağır metaller ve plastikler, dünyayı çılgınca tüketişimiz, son birkaç yüz yıldır insan cinsinin yeryüzüne yaptığı türlü türlü kötülükler.
Eksik olmasınlar, çevreciler bu alanlarda bir duyarlılık üretmeye çalışıyorlar.
Peki yeryüzünde insanlar tarafından yapılan kötülükler… Cinayetler, hırsızlıklar, ihanetler, kalleşlikler, katliamlar, işkenceler, çeşit çeşit zulümler, haksızlıklar, adaletsizlikler yeryüzünü kirletmiyor mu?
Bence çevreciler bu kötülükleri de yeryüzünü kirleten fiiller olarak ilgi alanlarına dahil etseler doğru bir şey yapmış olurlar.
Ne gibi kötülükler?
Elbette birçoğunu televizyon ekranlarında, sosyal medya paylaşımlarında görüyoruz.
Gazeteler, dergiler de yazıyor.
Mesela Al-Jazeera’dan Ghada Ageel yazmış.
“Altı ay önce Refah’ta bir İsrail hava saldırısı akrabam Eymen’in evini hedef aldı.Ekim’in 21’iydi, bütün aile çocukları Şam ve Adem’in doğum günlerini kutlamaya hazırlanmak üzere evde toplanmıştı.
Şam 9 yaşına, Âdem üç yaşına giriyordu.
Bombalar düşüp iki çocuğunu, iki baldızını, baldızlarının beş çocuğunu ve ailesinden diğer dört kişiyi öldürdüğü sırada Âdem su deposunun dolup dolmadığını kontrol etmek üçere üst kata çıkıyordu.
Eymen’in karısı Dareen kötü bir şekilde yaralanmıştı.
Roket binaya isabet ettiğinde Dareen balkonda çamaşır asıyordu. Patlama Dareen’i caddenin karşı tarafına fırlatmıştı.
Eymen ona ulaştığında hala nefes alıyordu. Kocasına karnındaki bebeği kurtarması için yalvardı.
Dareen ölürken, Eymen, ümitsiz bir çırpınışla henüz doğmamış kızlarını kurtarabilmek için hastaneye koştu.
Doktorlar, zarif, nahif bir bebeği bu acımasız dünyaya getirebilmek için kahramanca savaştılar.
Eymen bebeğe Dareen’le kararlaştırdıkları gibi, Mekke adını verdi. Ancak, annesinin ölümü ve oksijen yetersizliği bebeğin durumunu kötüleştiriyordu. Mekke üç gün mücadele etti, zayıf bedeni onca sarsıntıdan harap olmuştu. Üçüncü gün o da ruhunu teslim etti. Bütün aileden geriye kalbi kırık bir baba, bir doğum günü ve Eymen’in ruhunu acıtan bir veda günü kalmıştı.”
Yazar Ghada Ageel Kanada’da yaşayan üçüncü nesil bir Filistinli göçmen. Bunları ve daha yakın günlerde yine Refah’ta vaki olan İsrail vahşetine dair başka birkaç öyküyü Refah’ta katliam şimdi başlıyor değil, aylardır devam ediyor demek için yazmış.
Ageel böyle birkaç misal vermiş.
Mesela 20 Nisan’da İsrail’in bombaları Abdel Aaal ailesinin büyük çoğunluğunu 15 çocuğuyla birlikte öldürmüş.
Çocukların isimlerini, sadece ‘15’ rakamından ibaret olmadıkları aşikâr olsun diye ben de aktarayım.
“Sidre, Muhammed, Leyan, Yasir, Muhannad, Üsame, İsmail, Ahmed, Sacide, Şehd, Abdullah, Yasir, Osman, İsmail, Mahmud” adlı çocuklar İsrail’in roketleriyle bir anda öldürülmüşler.
Filistin’e dair böyle binlerde acı öykü var. Son günlerde bilhassa Gazze’de ardı ardına tekrarlanıyor.
Bunlar, İsrail’in yaptığı soykırıma dair can yakıcı, insan vicdanını yerinden sökecek kadar şiddetle sarsan acı sahneler.
Dünyanın, yamuk, ölçüsüz, ‘vezin’siz bir ‘mizan’ı var.
İsrail’in günahlarını tartmıyor.
Allah’ın insanlara ‘musahhar’ kıldığı yeryüzü merhametle, sevgiyle doldurulması gerekirken zulümle, şiddetle dolduruluyor.
Terazinin bu sıkleti çekememesi lazımdı.
Çekiyor.
Yeryüzünün bu kadar kötülüğe, kötülüğün yükselttiği zehirli enerjiye tahammül edememesi lazımdı.
Ediyor.
İsrail ve ortakları, yeryüzünü sadece zulümle doldurmuyor.
Temiz vicdanlarda her gün biraz daha, biraz daha, öfke biriktiriyor.
Bu, çevre kirliliğinin sebep olduğu ‘küresel ısınma’dan farklı bir şey.
Isınma değil, kızma, küresel kızma.
Küresel gazap.
Eğer zulüm durdurulamazsa…
O gazap, bir gün, cürmü işleyenlerin de seyredenlerin de yüzlerine patlayabilir.