90’larda ‘küresel ısınma’ lafı sarmıştı ortalığı. Barajlar kurudu.
Havaların kurak gidince ‘küresel ısınma’ ‘tema’sı rağbet gördü.
Sonradan soğuk ve yağışlı kışlar oldu. Cazibesini kaybetti küresel ısınma.
Derken, ansızın, on on beş dakika bardaktan boşanırcasına yağıp afete dönüşen yağışlar...
(Buradaki ‘bardak’ su içtiğimiz cam bardak değil. Anadolu’nun bazı bölgelerinde testiye bardak derler.)
Hani küresel ısınma? Hani kurak? Hani sıcak? Yağmur yağıp duruyor?
Bir bilgi tashihi yapıldı.
Küresel ısınma sıcak ve kurak anlamına gelmez. Atmosfer ısınınca kutuplardaki buzlar daha çok erir. Okyanuslar daha çok buharlaşır. Bunlardan, alışık olmadığımız şiddetli yağmurlar, fırtınalar oluşur.
Havalar böyle gelip gidiyor.
Kış ortasında sıcak, yaz ortasında soğuk.
Bir yağmur, bir güneş, bir soğuk, bir sıcak.
Bütün bunları beraber yaptık.
Arabalarımız, uçaklarımız, karbon monoksitlerimiz ve klimalarımızla, atmosferi beraber kirlettik, ozon tabakasını beraber deldik.
‘Arzı ifsad ettik.’ (‘Arzı ifsad etme’ kavramına, yeryüzünü ve gökyüzünü kirletmenin dahil edilmesi benim aklıma yatıyor.)
Kimseye söyleyecek bir şeyimiz yok.
Memleketin ekonomisini de beraber bozduk.
Bir tarafta vatandaşlar olarak biz.
Cebimizdeki paraya bakmadan, piyasa ekonomisinin sunduğu israf imkanlarıyla harcadık, harcadık, harcadık.
Okullarda ‘yerli malı’ kampanyası yaparız ama ithal ürünleri de severiz.
WhatsApp’ta, Facebook’ta, Twitter’da Amerikan aleyhtarı mesajlar paylaşmayı severiz.
Halbuki aslında Amerika’yı seviyoruz!
Amerikasız duramıyoruz.
Bir tarafta devlet.
Devlet bizden daha müsrif.
Bulduğu zaman da harcıyor, bulmadığı zaman da.
Tabii ki harcayacak.
Yol yapacak, köprü yapacak, tünel yapacak. Bunlar güzel işler.
Fakat, bir gün değirmenin suyu ya gelmezse?
Firavun’un rüyasını bilirsiniz.
Hani Yusuf Aleyhisselam kıssasındaki rüya.
Yusuf Aleyhisselam, rüyayı, “7 yıl bolluk, 7 yıl kıtlık olacak” diye tabir etmişti. Bolluk zamanında bir sonraki 7 kıtlık yılı için hazırlık yapmayı tavsiye etmişti.
Devlet güzel yatırımlar yaptı ama, alabileceği bazı tedbirleri ihmal etti.
Paranın bol olduğu zamanda ekonomiyi, reel sektörü, güçlendirecek işlere daha ziyade kaynak aktarabilirdi.
Aktardı bir miktar. Ama daha iyisini yapabilirdi.
Uluslararası siyasette de büyük sorunlarla karşılaştık.
Avrupa’yla, Amerika’yla, bir ara Rusya’yla aramız bozuldu.
Suriye başlı başına büyük mesele.
Terörün her türlüsüyle uğraşmak zorunda kaldık. Başımızda bir PKK belası vardı zaten. Bir de Fetö’yü musallat ettiler. Bunlar da ekonomik neticeleri olan ağır yükler.
Hepsinin toplamından bir ekonomik sıkıntı ortaya çıkıyor.
Geçecek inşallah.
Ciddiye alırsak geçecek.
Havaların bir açması bir bozması gibi, uluslararası siyasette de bir daralıyor, bir açılıyoruz.
Düne kadar aleyhimizde verip veriştiren Trump, Türkiye’yi İdlib’teki başarısından dolayı takdir etti.
Sanki hava düzeliyor.
Papaz krizinde çözülme sinyalleri geliyor.
Avrupa’yla da işlerimiz rast gitmeye başladı.
Almanya, Türkiye’ye demiryollarımızı modernleştirmek için yatırım yapabilirmiş.
35 milyarla 60 milyar Euro arası rakamlar telaffuz ediliyor.
İncirlik’i terk edip Ürdün’e göçen Alman uçaklarının geri dönme ihtimali bile konuşuluyor.
Hollanda’yla büyükelçi teatisi yapıyoruz.
Katar’la da aramız güzel.
Bir ay içinde ne kadar çok şey değişti?
‘Küresel siyasi ısınma’nın bizimle ilgili kısmında olumlu gelişmeler oluyor demek ki.
Tabii bunlarla ‘ekonomik ısınma’ sona ermez.
Alışkanlıklarımızı değiştirmemiz, bir müddet ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız lazım.
Şu halde, biraz büzülmemiz gerekiyor.
Yorgan büyüyünce ayağımızı tekrar uzatırız.