Ölecek adam değildi Nazif Abi. Sükunetli, zarif, mütebessim…
Ama herkes ölecek adamdır, bunun çaresi yok.
Şu dünya hayatının kötü yanlarından biri de iyi yanlarından biri de ölümün hiç kimseyi ihmal etmemesidir.
Ben Nazif Abi diyorum, sonradan Ersin Nazi Gürdoğan olduğunu öğrendim. Hiç ‘Ersin Abi’ dedim mi? Demedim.
Adını Eskişehir’de Atasoy Abi’nin (Müftüoğlu) muhitinde duymuştum.
Neresi Atasoy Abi’nin muhiti?
Gazve Kitabevi. Belediyede Atasoy Abi’nin çalıştığı ofis. Bir de öğrenci evleri.
Ankara’daymış. Siyasal’daymış.
Eh, bu sene Üniversite sınavına giriyorum, İstanbul Eczacılık’a içim ısınmadı, tercihlerimi yazarken rahmetli Annem “Oğlum eczacılık güzel meslek, eczacılığı da yaz” dediği için Eczacılığı yazmıştım, biraz da puanı yüksektir, nasıl olsa kazanamam diye. Puanlarım yüksek geldi kazandım, bir müddet devam da ettim. Ama bana göre değildi.
Süleyman Özdil’le mektuplaşıyoruz. Süleyman Siyasal’da. Siyasal’ı yazacağım, orada Nazif Bey’i de görürüm nasıl olsa.
Gördüm. Aslında bilmeden gördüm. Bir sınavda mümeyyizdi. Tavırlarından, insanlarla diyaloğundan olsa olsa budur diye düşündüm. Tanıdıktan sonra anladım, oymuş.
Sonra hep gördüm.
Ben Ankara’yı pek sevmem. Şehir olarak sevmem. Bir ara bunun sebeplerini anlamak için kendimi yoklayacağım.
Ama biz, dostlarımızla, sevdiklerimizle sevilmeye değer bir Ankara yapmıştık o yıllarda.
O yıllar?
70’lerin sonlarından itibaren yaklaşık on yıl. Benden sonra devam etmiştir muhakkak. Benimki on yıl.
Recep (Yumuk) Abi’nin nezaretinde yürüyen Akabe Kitabevi bizim Ankara’mızın güzelliklerinden biriydi.
Zafer Çarşısı’nda, yerin bir kat altında. Ama güzel.
Nazif Abi zaman zaman oraya uğrar, bize güzel nasihatler verirdi.
Kitaplar önerirdi. Okuyup okumadığımızı sorardı.
Ankara’nın halihazırdaki şehremini (Bana göre şehrin emini) Fatih Yurdakul’un yine Zafer Çarşısı’ndaki Fatih Kitabevi de uğrak yerlerimizden biriydi. Oraya da gelirdi.
Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Akif İnan, Erdem Bayazıt, beşi bir arada. (Nazif Abi’nin cenazesinde Erdem Abi’nin oğlunu gördüm. Daha doğrusu o beni gördü. Adının “Ökkeş Yusuf Bayazıt” olduğunu söyledi. “Erdem Abi Ne kallavi isim vermiş sana” dedim. Allahu Teala cümlesine Rahmet etsin.)
Hepsi suallerinizi cevaplamaya hazır.
Kültür, edebiyat, siyaset, felsefe, ne istiyorsan.
Burası Mavera’nın Bayındır Sokak’taki idarehanesi.
Nazif Abi’nin oranın kuruluşunda da emeği var. Zannediyorum maddi katkısı da var. Ara sıra Mavera’ya geliyor.
Eskişehir’de de karşılaşıyoruz.
Bir akşam Selahattin İpek’lerin evinde yine okunacak kitaplardan, takip edilecek dergilerden bahsediyor.
Hatırımda kalmış. Yabancı yayınları, gazeteleri, dergileri de takip etmemiz gerektiğini söyledi.
O gün misafir olarak orada bulunan bir zat -adını ansam olmaz- Nazif Abi’ye “Siz yabancı dergileri takip etmek istiyor musunuz?” diye sordu.
Nazif Abi takip ettiği için tavsiye ediyordu zaten.
“Eğer istiyorsanız bende bir tane Time dergisi var, onu size gönderebilirdim” dedi.
Nazif Abi misafire bir şey demedi. Biz de demedik.
Ama istisnai bir münasebetsizlik olduğu için benim aklımda kalmış.
Sonraları, İzlenim Dergisinde, İz Yayıncılık’ta ve Yeni Şafak’ta teşriki mesaimiz oldu.
Hep aynı iyi adam.
Bana göre sufiydi.
Bunu sadece tasavvufa dair konuşmalarından, Mehmet Zahit Kotku’nun etrafındaki halkayı ve etrafına tesirini anlattığı “Görünmeyen Üniversite”den anlamıyorum.
Nazif Abi’nin hal ve tavırları öyleydi.
‘Kötü’yü pek söylemezdi. İyi’yi gösterirdi.
Bu, bence bir ‘derviş’ için iyi bir hasletti ama bir gazete yazarı için o kadar değil.
Bir gün bana, Yeni Şafak’a daha fazla nasıl katkıda bulunabileceğini sordu.
“Abi” dedim, “güzel yazıyorsun, güzel öğretiyorsun.”
“Ama şunu da yap. Bir şeye kötü de. Eleştir. O zaman daha çok katkıda bulunursun.”
İstediği cevap bu değildi. Onun takip ettiği usul güzeli göstermek, kötüyü söylememekti.
Hiç mi söylemedi?
Kötüyü söylediği, yazdığı vardır ama daha çok iyiyi söyler.
Nazif Abi’nin şu dünya hayatında herhangi bir kimseye kötülük yaptığına, kalp kırdığına, yıkıp döktüğüne dair bir hikâye bilmiyorum.
Kötülük yapmadan şu dünyadan gitmek büyük meziyet.
Bu kadarı bile hakkında hüsnü şehadet için yeterli.
Allah ahiretini mamur etsin.