Bugün Cumartesi. Yani, pazar yazısı yazmam gerekiyor. Evde kütüphanemi didik didik ediyorum, beni yazmaya teşvik edecek bir şiir kitabı bulmak için. Bulamıyorum.
Ben çoğunlukla, kütüphaneme bakarken aradığım kitapları değil, aramadığım kitapları bulurum.
Zaten kitaplarımın çoğu kolilerde, orada burada. Önemli bir kısmı Betül kızımın evinde.
Sık sık, eskiden aldığım bende var olduğunu bildiğim kitapları yeniden satın alıyorum. Mübarekler, lazım olduğu zaman bulunmuyorlar.
Yine de uğraştım. Birkaç şairin birkaç kitabına göz gezdirdim.
Hatta Mustafa Özel’in ‘Roman Diliyle Siyaset’ ve ‘Roman Diliyle İktisat’ kitaplarına yeniden baktım. (Küre Yayınları.)
Hemen söyleyeyim. Mustafa Özel, şiirle, edebiyatla haşır-neşir bir ilim adamıdır. Bir iktisatçı olarak bu yönüyle yeganedir.
Albert Camus’nün ‘Sıkıyönetim’ini 40 yıl kadar evvel, Çengelköy’de, Havuzbaşı’nda bana hediye ettiğini hatırlıyorum. ‘İyi ki okudum’ dediğim bir kitaptır ‘Sıkıyönetim.’ Okumamışlara tavsiye ederim.
Baktım ki, Özel’in kitaplarından hareketle bir yazı yazmam için çalışmam lazım. Bugün, hemen altından kalkabileceğim bir iş değil.
Vazgeçtim yazmaktan.
En iyisi oturayım, Emin Işık Hoca’nın Nurettin Topçu’sunu okuyayım. Az kalmıştı zaten, bitireyim.
(Nurettin Topçu. Çağdaş Bir Dervişin Dünyası, Dergah.)
Ben, merhum Nurettin Topçu’ya dair, özellikle onun çok önemsediği, anlatmak için çırpındığı, bizim neslimizinse ihmal ettiği Topçu’nun ‘İsyan Ahlakı’na dair birkaç yazı yazmıştım.
Bu kitaptan Topçu Hakkında daha önce bilmediğim bazı şeyler öğrenmiş oldum.
Elbette kitabın sonu hazin. Topçu’ya pankreas kanseri teşhisi konmuş. Cerrahpaşa’da ameliyat edilmiş. Sonra bakım için Haseki’ye alınmış.
İşte, oralarda bir yerde, bir sürprizle karşılaştım.
Ne mi sürpriz?
Yurdakul Dağoğlu. Bizim dilimizdeki adıyla, Yurdakul Abi.
Çorlulu’dan, İlesam’dan tanıdığımız, mesleki olarak tüccar ve sanayici, hem de eski kuşak... Necip Fazıl’la dostlukları olmuş, Nuri Pakdil’in Hukuk Fakültesi’nden okul arkadaşı, bir siyasi tecrübeye, kendince bir tarih birikimine, bir dünya görüşüne sahip, sosyolojik olarak belki ayrı bir zümreye mensup, ama gelip bizim aramızda memnuniyetle oturan, hoşsohbet, sevdiğimiz bir ağabeyimiz.
Bir çok şey öğrenmişizdir Yurdakul Abi’den. Hem hayata dair, hem yakın siyasi ve fikri tarihimize dair.
Kitapta Yurdakul Dağoğlu’nun adına rastladım. Sadece adına değil, yaptığı güzel bir işe.
Bakın şöyle. Emin Işık’tan dinleyelim:
“Hoca’nın (yani Topçu’nun) hayranlarından Yurdakul Dağoğlu, Necip Fazıl Bey’le Hoca’nın arasında ‘Ruhçu Sosyalizm’ meselesi yüzünden meydana gelen soğukluğu gidermek için şöyle bir plan kurgular. Bir öğle üzeri ziyaretinde Yurdakul, Hoca’nın kulağına eğilip şunu söyler:
“Hocam, Necip Fazıl Bey ziyaretinize gelmek istiyor, ama çekiniyor. Acaba gitsem beni kabul eder mi?” diyor. Hoca da, “Kabul eder mi ne demek? O nasıl söz? Memnun olurum, buyursun, baş üstünde yeri var” diye karşılık verir.”
Yurdakul Abi, Necip Fazıl’a da bir başka hikaye anlatıyor.
“Üstat, ben şimdi Hastaneden Nurettin Bey’i ziyaretten geliyorum. Biliyorsunuz hastalığı son safhada, sizden bahsetti. Ziyaretime herkes geldi, Necip Fazıl Bey gelmedi. Acaba hastalığımdan haberi yok mu? Olsa gelirdi diyor. Merak ediyor ve sizi bekliyor. Ne dersiniz?”
“Ne diyeceğim, Nurettin yiğit çocuktur, ziyaretine gitmemiz lazım. Ama nasıl ve ne zaman?”
“Üstat bendeniz arabayla geldim. Bir mani yoksa hemen şimdi gidebiliriz.”
Gidiyorlar hastaneye. Emin Işık devam ediyor anlatmaya.
“Necip Fazıl, içeri girer girmez, oradaki herkesin duyacağı bir sesle: Nurettin, sen yiğit çocuksun. Bir ömür boyu ruhunun çektiği ıstırabın yanında bedenin çektiği bu acı ne ki? Allah demenin yasak olduğu bir devirde seninle birlikte bayrak açtık. Korkma, vur tekmeyi, gir içeri!”
Nereye girecekti Topçu?
Ahirete... Şu dünya hayatının son safhasında, kapıya tekmeyi vurup geçecekti öte tarafa... Emin Hoca’nın yorumuyla, Cennet’e.
İnşallah öyle olmuştur.
Acı bir tebessümle, “Deli oğlan! Onu ancak sen yaparsın” diye cevap veriyor Nurettin Topçu da...
Bu hikayenin ayrıntılarını ilk karşılaşmamızda sorarım Yurdakul Abi’ye, Allah izin verirse.
Evet, hüzünlü bir hikaye.
Yurdakul Abi’nin böyle bir buluşmaya aracılık etmesi hoşuma gitti. Üstadın sözleri ve Nurettin Bey’in cevabı da...
Bilenler vardır. Ben yeni öğrendim, paylaşmak istedim.
Duaya vesile olsun.
Ölülerimiz de, dirilerimiz de muhtaç duaya...