Kızılay’ı ilkokulda öğrenmiştik. Hem derste öğretmişlerdi hem de öğretmenlerimizin bize dağıttığı, bizim de annemizden, babamızdan 50 kuruş bir lira gibi küçük paralar alıp içine koyduğumuz ve öğretmenimize iade ettiğimiz zarflardan.
İtibarlı bir kurumdu. Çocuk kalbimizle severdik. Belki kendisi unutmuştur ama kardeşim Ayşenur’un henüz ikinci sınıftayken “En çok Kızılay’ı seviyorum” dediğini hatırlıyorum.
Neden?
Çok fazla sebebi yok, bir tane sebebi var.
Kötü günlerimizde insanlarımıza yardım ediyor.
Şimdi Holding oldu Kızılay.
Nereden nereye gelmiş?
Sahi nereden nereye gelmiş?
1863’te Kızılhaç kurulunca Türkiye’de de onun muadili bir cemiyet kurulması icap etmiş. 1868’de Mecruhin ve Marza-yı Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti diye bir cemiyet kurmuşuz. (Askeriyenin yaralılarına ve hastalarına imdat ve yardım cemiyeti.)
1876’da Sırbistan’la savaşırken Sırp yaralılar ‘Salib-i Ahmer’den destek alıyor. Biz Cenevre konvansiyonunun gereklerini yerine getirmediğimiz için Kızılhaç’tan destek alamıyoruz.
1876’da Kızılhaç’ın muadili Hilal-i Ahmer Cemiyeti oluyor.
Kuruluşunda ilk başkanı Osmanlı Rumu Marko Paşa’nın, Müslüman olduktan sonra Abdullah adını alan jeolog ve minerolog Karl Edward Hammerschmit’in, Kırımlı öğretmen ve doktor Aziz İdris Bey’in, harp okulu öğrencisiyken Osmanlı’ya sığınan, asılh adı Michel Lattas olan Serdar-ı Ekrem Ömer Lütfi Paşa’nın büyük katkıları var.
(Marko Paşa dilimize “Anlat derdini Marko Paşa’ya” deyimiyle yerleşmiş olan Marko Paşa.)
1916’da kurulan Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu’nun bir üyesi.
Cumhuriyet’ten sonra, 1935’te adını Kızılay olarak değiştiriyoruz.
Bu ayrıntıları kurucu heyetin terkibi hoşuma gittiği için yazdım.
Savaşlarda ve afetlerde tamamıyla barışçı, hiçbir maddi yarar gözetmeksizin insanlara yardım eden, ya da bu maksatla kurulan güzide bir kuruluş.
2018’de Kızılay Yatırım Holding Anonim Şirketi’ne dönüşüyor.
Bu tabii ki bir kullanım kolaylığı.
Ne demek kullanım kolaylığı?
Mesela vaktiyle Kızılay’a bağışlanmış bir binayı, bir arsayı satmak istiyorsunuz.
Satmak ya da bir büyüğünüzün, bir dostunuzun istifadesine müsait hale getirmek.
Bilirsiniz, yeni sosyetemiz arsalara, kupon arazilere çok önem verir.
Normal şartlarda kanunen değilse bile ahlaken veya nezaketen arsayı bağışlayan kişinin, kuruluşun muvafakatini almak istersiniz.
Aldınız diyelim.
Yöneticilerin imzası lazım.
Genel Kurul kararı lazım.
Şimdi böyle külfetli prosedürlere gerek yok.
Kızılay Gayrımenkul ve Girişim Sermayesi Portföy Yönetimi Anonim Şirketi diye bir şirket var.
Adı da dallı budaklıymış!
Bu şirketin yöneticileri oturuyor, karar veriyor, üç imzayla iş bitiyor.
Mesela dışarıdan bir ihtiyaç malzemesi almanız gerekiyor. İlaç olabilir, çadır, battaniye olabilir, başka bir şey olabilir.
Eskiden ihale yapmak zorundaydınız.
Şimdi kamu kuruluşu değilsiniz. Dernekler kanununa da tabi değilsiniz.
İhaleye lüzum yok. Nereden veya kimden, hangi fiyata almak istiyorsanız gidip alıyorsunuz.
İşte böyle bir kullanım kolaylığı.
Bu gibi kontrolsüz ticari faaliyetler vatandaşın kafasını karıştırmaz mı?
Yardımları caydırıcı bir etkisi olmaz mı?
Kızılay 2000’lerin başında yaptığı gibi bir anket yaptırsa, kendi güvenilirliğini ölçtürse nasıl bir sonuç çıkar acaba?
Holding oldu, çikolata dağıtmasını da kimse yadırgamaz!
Bir şey daha…
Kızılay’ın kuruluş gayesi menfaat, ticaret gözetmeden insanlara yardım etmek.
Holding olunca… Afetzedelere çadır satınca, konserve satınca.
Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Federasyonu bundan rahatsız olmaz mı?
Siz ticaret yapıyorsunuz, kuruluş gayenize aykırı davranıyorsunuz demez mi?
Diyebilir.
Derse utanır mıyız?
Zannetmiyorum.