Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları Fırat’ın batısında en azından Türkiye açısından güvenli bir bölge oluşmasını sağlamıştı.
Şimdi Afrin’de, Cerablus’ta bir çatışma olmuyor. Suriyeliler o bölgelere gidip yerleşebiliyor.
Keza, Türkiye’nin kontrol ettiği bölgede bir PYD aktivitesi de yok. Yani, muhayyel ya da muhtemel ‘terör koridoru’ sınırın Cerablus’tan Hatay’a kadar olan kısmında iptal.
Türkiye, uzun süredir aynı güvenli alanı Fırat’ın doğusunda da tesis etmek istiyor.
Suriye ile ilgili tezlerinin önemli bir kısmından vazgeçen Türkiye, PKK uzantılarının başat olduğu bir koalisyon tarafından oluşturulabilecek bir ‘terör koridoru’nu kendi güvenliği hatta ‘beka’sı açısından tehdit olarak gördü ve bu noktada ısrar etti.
Oysa ABD, PYD’yi bölgedeki müttefiki olarak görüyor ve PYD’yi yalnız bırakmayacağını ilan ediyordu.
PYD, PKK’nın Suriye’deki yapılanması. Bunun anlaşılmayacak bir tarafı yoktu.
Fakat ABD anlamıyordu.
Trump anlama eğilimi gösterse de ABD’deki ‘müesses nizam’ pozisyonunu değiştirmiyordu.
Öyle ki, Trump -geçen yıl Aralık ayında, demek ki 10 ay önce- ‘Suriye’den çekiliyoruz’ dediğinde bile ayak sürüyebiliyordu.
Neden?
Çünkü Suriye’de taşlar yerine oturduğunda, Rusya alacağını alacak, elinde Sovyetler dönemindekine benzer bir şekilde kendi uydusu olan bir Arap devleti muhafaza edilecek.
ABD’nin elinde de Türkiye’nin güney sınırı boyunca Irak’a kadar uzanan genişçe bir PYD bölgesi kalacak.
Böylece, yüzbinlerce insanın canına mal olan Suriye iç savaşı ABD açısından tamamen verimsiz geçmemiş olacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Fırat’ın doğusunun Türkiye’nin güvenliği açısından hayati olduğu görüşünde ısrar etti.
En son, ABD ile Türkiye bir güvenli bölge konusunda uzlaştılar.
Müşterek çalışmalar başladı.
Tatminkar değildi gelişmeler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu iş öyle üç beş helikopter uçuşu beş on araç devriyesiyle olacak iş değildir” dedi, kesti attı.
Sürekli çıtayı yüksekte tutuyordu.
Kaç yıldır ikna olmayan, anlaşılabilir olanı anlamamakta direnen ABD bir anda çözüldü.
Daha doğrusu, kendisinden önce oluşan Suriye politikasından zaten hazzetmeyen Trump, biraz da ‘azil süreci’nin verdiği rahatsızlığın etkisiyle, ‘müesses nizam’a karşı bir çıkış yaptı.
Bu, Trump’ın S 400 konusunda Türkiye’nin haklılığını teslim eden çıkışını andırıyor.
Hemen ardından, ABD askerleri operasyon bölgesinden çekilmeye başladı.
ABD’yle Türkiye’nin birlikte oluşturacağı ‘güvenli’ bölge konusu da neredeyse kapandı.
Sanki Trump, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda yapacağı operasyona yeşil ışık yaktı.
Ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Washington’a davet etti.
Bir çizgiyi savunuyorsun, savunuyorsun, sonunda muarızların o çizgiye geliyor.
Bu, Türkiye açısından bir siyasi ve diplomatik başarıdır.
Derken, Trump, evvelki gece bir eliyle de sopa gösterdi.
“Türkiye, benim muhteşem ve eşsiz bilgeliğimle sınırları aşmak olarak değerlendireceğim bir şey yaparsa Türkiye’nin ekonomisini tamamen yıkıp yok ederim (bunu daha önce yapmıştım.)”
Bilgeliği bir tarafa koyalım, dursun.
Trump’ın bu tehdidi ‘müesses nizam’ı nizam içinde tutmak için verilmiş bir rüşvet-i kelam olarak da yorumlanabilir, gerçek bir tehdit olarak da...
Ne olursa olsun, Türkiye kararlıydı, ABD istemese bile kendi planını uygulayıp Fırat’ın doğusunda güvenli bölge kurmaya.
Söylemeden edemiyorum.
En azından şunu düşündürmeli, Trump’ın tehdidi:
Trump’ın ipiyle kuyuya inmek ihtiyata uygun olmayabilir, kendi ipimizi de götürmemiz lazım.
***
Fırat’ın doğusu, Fırat’ın batısından daha geniş.
Fırat Kalkanı’yla Zeytin Dalı’nın toplamından hemen hemen iki kat büyük bir alan.
Büyük bir operasyon.
Ciddi bir savaş.
Sosyal medyada ‘Barış Pınarı’ ismini vermişler.
İnşallah sonunda barışa biraz daha yaklaşırız.