Geçenlerde, bir akşam, arabayla Silivrikapı’nın arkasındaki dar ve yoksul sokaklarda yavaş yavaş ilerliyorum.
Bir kedi çıktı yoluma. Bir yavru kedi. Sarı-beyaz. Arkası bana dönük.
Yolda ne zaman bir kedi görsem...
“Kim verecek kedilere trafik bilgilerini Ki hayatlarıyla ödemekteler bir yandan öbür yana geçmeyi”
Mısralarını hatırlarım.
Üstad sezai Karakoç’un mısraların arasına sakladığı sayısız inceliklerden biridir bu.
Kedi sokağın ortasında oturuyordu. Bekledim. Böyle beklemeleri yüksünmem.
Ne güzel bir kedicik. Dursun oracıkta, durabildiği kadar. Keyfi bozulmasın.
Derler ki Peygamberimiz’in kedisi Müezza, Peygamberimiz’in cübbesinin eteğinde uyuyormuş. Peygamberimiz oturduğu yerden kalkmak istemiş. Kediyi rahatsız etmemek için kedinin uyuduğu yeri keserek oymuş çıkarmış, öyle kalkmış.
Bunu bizim köylerde çok anlatırlar.
Bizim köyler dediğime bakmayın, Anadolu’nun her tarafında anlatırlar.
Demek Allahu Teala’nın hoşuna gidiyor böyle güzellikler.
Bir de şunu anlatırlar.
Peygamberimiz, kedileri severken başlarını okşarmış.
Kedilerin iki kulağı arasındaki çizgiler Peygamberimiz’in parmaklarının bıraktığı izin hatırasıymış.
Bir rivayet daha var.
Peygamberimiz namaz kılarken, bir yılan yanına yaklaşmış. O sırada yakınlardaki bir kedi, -belki de Ebu Hüreyre’nin kedilerinden biri- yılana saldırmış, kapıp götürmüş.
Bunun üzerine Peygamberimiz kedinin sırtını okşamış.
O gün bu gündür kedilerin sırtı yere gelmezmiş.
Aylardır masamın sağındaki kitap yığınının içinde sırtı bana dönük duran bir kitap var.
Geldiği günlerde okumuştum. Güzel kitap. ‘Kediname.’ (Akıl Fikir.)
Mehmet Nuri Yardım, sağolsun, imzalamış göndermiş.
Kitapta kedilerle ilgili çok şey var da... Sanatçıların, gazetecilerin kedileri, kedinin evcilleştirilmesi, kedi menkıbeleri falan...
Birkaç kedi şiiri de almış Mehmet Nuri kitaba. Birisi şair Süleyman Çobanoğlu’nun.
Çobanoğlu, şiirinde yukarıdaki hikayeyi güzelce nazmetmiş.
“Derler ki Peygamber secdegahına/Bir zehirli yılan ağdı da durdu/Tevekkül eyledi Fahr-i Kainat/Gün eğilir gibi rükua vardı/Ansızın bir kedi kutlu payine/Sürünerek geçti gözü yılanda/Şimşekçe atıldı hiç tereddütsüz/Yılanı kaptı da gitti bir anda/Selamı verdikte Allah Elçisi/Seyredip hayvanın hulk u huyunu/Mübarek eliyle sığazladılar/Muzaffer kedinin ipek tüyünü/Buyurdu: ey mahluk Hak Ta’la sana/Çocuktan maada keder vermesin/Asaletin sürsün gitsin dibelek/Elim değen sırtın yere gelmesin”
Burada bahsi geçen rivayetler ‘mevzu’ mudur?
Olabilir. Ya da kısmen olabilir.
Kedilerin iki kulağı arasındaki çizgilerin veya kedilerin daima dört ayak üstüne düşmesinin Peygamberimiz’in okşamasıyla irtibatlandırılması bilimsel gerçeklerle çelişmekte midir?
Çelişmektedir.
Yani bir nevi hurafe.
Olursa olsun hurafe.
Sizi bilmem, ben böyle hikayeleri seviyorum.
İnsanların sevgiyi, merhameti Peygamberimizle irtibatlandırmalarında hiçbir sakınca görmüyorum.
Bizim Silivrikapı’daki kedicik ne oldu diye soracak olursanız.
Kaldırımda, direğin dibinde duran bir delikanlı ‘pisi pisi’ diye çağırdı kediyi.
Kedi de kalktı, delikanlıya doğru yürüdü. Böylece yol açıldı. Ben selam verip yoluma devam ettim.
Delikanlının kediyi çağırması da bana insanların -hepsinin değilse de çoğunun- kötü olmadıklarını, iyiliğe yatkın olduklarını anlatan bir başka güzellikti.
Bizim gazetenin bulunduğu sokakta küçük bir park var. Parkta, parkın çevresinde her zaman üç beş kedi bulunur.
Allahım ne tatlı şeyler!
Birbirleriyle oynuyorlar. Eğer sen oynamak istersen seninle de oynuyorlar.
Bu sene daha çok kediye rastlıyorum, hem bizim parkta hem başka sokaklarda.
Seviniyorum.
Niye biliyor musunuz?
Kovid 19 salgınında sokağa çıkma yasakları uygulandı ya.
Sokaklar sakinleşti.
Haftada iki gün de olsa, trafik işlemedi. Tam kedilerin bebek oldukları günlerde.
Bana öyle geliyor ki, sokağa çıkma yasakları sayesinde bu sene daha az sayıda kedi hayatıyla ödedi bir yandan öbür yana geçmeyi.
O yüzden daha çok kedi var sokaklarda.
Pandeminin faydalı taraflarını arıyorsanız, birisi budur.