Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Bakan Yardımcılığı’ konusunda ilk açıklamayı yaptığı gün kahvedeydik.
Kadim Selametçilerden Hüseyin, Of eşrafındandır, soyadını yazmayayım tanıyan çıkabilir, “Tayip beni tarif edeyi” dedi.
“Nasıl seni tarif edeyi?”
“Üniversite okumak lazım değil. İlkokul diplomasi dedi. Aha ben! Tapu gibi ilkokul diplomam var.
Gerçi Hüseyin şaka yapıyordu. Daha ciddi teşebbüslerle de karşılaştım.
Haber verdiler. Kemençeci Yusuf Cemal Keskin beni ziyarete gelmiş.
“Kemençesi yanındaysa gelsin” dedim.
Yusuf Cemal kemençesiz olarak geldi.
Zamanında Kültür Bakanlığında bir kadro vermişler ona. Bilmiyorum sanatçı kadrosu mu, danışmanlık kadrosu mu.
Fakat, haberi aldı ya, bakan yardımcısı olmak istiyor.
“Pagan (bakan) olursam sizunle istişare etmeden iş yapmam” gibi havuçlar da gösteriyor.
Fakat olmadı Yusuf Cemal’in işi. (Bunu daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’a anlattım. Güldü. “Haber verseydin” dedi. “Cemal, Bilal’e söyledim, ‘reisin haberi var’ dedi” dedim.)
CHP lideri Kılıçdaroğlu Millet İttifakı’nın adayı olacak siyasetçinin vasıflarını bir ara özetlemişti.
“Devleti bilmeli, sağduyulu olmalı, ittifakın bileşenlerine güven vermeli, ortak hareket etmeyi temel ilke kabul etmeli, siyasetçi olmalı.”
Erdoğan’ın bakan yardımcılığı kriterlerine göre hayli yüksek vasıflar.
Hüseyin veya Yusuf Cemal düşünürler mi bilmiyorum.
Temel, gazetede ‘eleman aranıyor’ ilanı görmüş.
“İngilizce, Fransızca, Rusça, Çince bilen, ağır vasıta ehliyeti ve pilotluk lisansı olan 35 yaşından gün almamış eleman aranıyor.”
Altında da bir telefon numarası var. Temel aramış numarayı.
“Gazeteye verdiğiniz ilan için arıyorum.”
“Buyurun efendim.”
“Ben ilanda yazdığınız vasıflara sahip değilim, haberiniz olsun diye aradım.”
Öyle tahmin ediyorum, civardaki siyasetçilerin içinde hiç kimse “Ben bahsettiğiniz vasıflara sahip değilim” diye Kılıçdaroğlu’nu aramaz.
İçlerinde, “Kılıçdaroğlu’nun kriterleri beni de kapsıyor” diye düşünenler mutlaka vardır.
Bu normal bir şey. Siyasette hedeflerin olacak, hedeflerin ardından koşacaksın, mücadele edeceksin. Bir dakika bile durmayacaksın, fırsat kollayacaksın, her şeyden haberin olacak, görünür yerde duracaksın, hayal edeceksin, çünkü hayal etmeden hiçbir şey edemezsin.
İlgili olanlar mutlaka gayret edecekler.
Gönlünden geçiren siyasetçilerin sayısı Türkiye’deki toplam siyasetçi sayısına çok yakındır.
Fakat, Cumhurbaşkanı adaylığı bakan yardımcılığı gibi değil.
Bakan yardımcısı atamayla geliyor. Gidip bakanlıkta takılıyor. ‘Reis’ bir iş verirse yapıyor. Kendisine iş icat ediyor. Ayakaltında dolaşıyormuş izlenimi vermemeye çalışıyor.
Cumhurbaşkanı ise atamayla gelmiyor. Seçiliyor.
Gidip vatandaştan oy isteyeceksin. Siyaset yapacaksın.
Türkiye’nin en başarılı en tecrübeli siyasetçisiyle yarışacaksın.
Aday gösterildin diye kazanacak değilsin. Gördün işte Ekmeleddin Bey tercihiyle CHP ile MHP’nin tecrübe ettiklerini.
“Ekonomi yeterince bozuldu, kimi koysam kazanır, kendimi koyayım kendim kazanayım.”
Ya da “Abimi koy abim kazansın.”
“Beni koy, ben kazanayım, ben kazanınca millet kazanmış olur.”
Siyasetçiler enteresan adamlar. Anlatırken böyle anlatırlar, kazanırken hep kendileri kazanırlar.
Şöyle laflar da duyuyorum. Hem sağdan hem soldan, ama daha çok soldan.
“İlkelerimizden taviz veremeyiz.”
İyi de ilken yanlış olabilir.
“Filanı koyarsanız oy vermem.”
Verme. Ya da ver, sen bilirsin. Armudun sapı var, üzümün çöpü var.
Zor bulursun gönlüne göre reisicumhur.
Kılıçdaroğlu bir ara ‘kazanacak aday’ demişti. Mantıklı.
Kafana göre aday olamazsın, kafana göre aday tayin edemezsin.
Muhalefet, eğer sonuç almak istiyorsa en ücra köşedeki vatandaş dahil bütün seçmenleri hesaba katmazsa çok üzülür, çok hayıflanır.
Sonuç almak istemiyorsa bütün afra-tafralar, bütün kaprisler, bütün psikolojik arızalar serbest.