Karadeniz’den girişi Karaburun’un az doğusundan. Yeni yapılan havalimanı kanalın berisinde. Karşı Terkos gölü.
Haritaya baktım, Başakşehir’in yakınından da geçiyor.
Çam-Sakura’nın önü müsait aslında. Derin bir vadi. İbn Haldun Üniversitesi vadiye yukarıdan bakıyor. Haritanın ölçeği düşük tam göremiyorum, acaba orayı mı kazacaklar?
İnşaattan, makina gürültüsünden yine kurtuluş yok desene!
Belki okulu korumuşlardır, batıdan geçirmişlerdir. Malum İbn Haldun üst düzey korumaya mazhar. Şehir Üniversitesi gibi elin okulu değil.
Kanal, Sazlıdere barajından ve Küçükçekmece gölünden istifade ediyor. O taraflarda kazı işi daha az olabilir.
Kazı işinin daha az olması iyi bir şey mi kötü bir şey mi?
İyi gibi görünüyor. Maliyeti düşürür.
Maliyetin düşmesi iyi bir şey mi? İnşaatı yapan için, ihaleyi veren için?
Büyük meblağın içinde hareket alanı daha fazladır.
Büyüklükten yana sorun yok. 200 milyar Dolar’ın içine her şey sığar.
128 milyar Dolar da sığar mı?
O kadar uzun boylu değil.
Kanal İstanbul’u yapınca kurtulacak mıyız Montrö’den?
Hayır. Montrö’den kurtulmak başımıza iş açar.
Boğaz kurtulacak mı? Hani Independenta tankeri patladı, ara sıra yalılara gemi çarpıyor?
O da zor. Boğaz’ın başı Montrö’yle bağlı.
Bedava geçmek varken kanala kim para verecek? Belki kuyruk uzunsa acelesi olanlar verir.
Şartlar, Kanal İstanbul’un yapılmasının İstanbul için faydalı olup olmadığını anlamamıza elverişli değil.
Bazı hocalar çok lüzumlu, yapılırsa aliyyül ala olur diyor.
Fakat bunu, yaptıkları tetkikatın sonunda gerçekten öyle kanaate vardıkları için mi yoksa bütün ilmi kapasitelerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fikrini tasdiklemeye harcadıkları için mi söylüyorlar bilmiyoruz.
Cumhurbaşkanı’nı tasdik eden profesörler daha mı bilgili, daha mı şanslı?
Memurin ne yapsın? Rapor hazırlıyor. Memur, rapor hazırlarken elbet büyüklerimizin fikrine uygun yazacak.
Bazıları da “Felaket olur, Marmara kokar, balıklar ölür” diyor.
O da mı menfaat için?
Pek değil, esas menfaat beri tarafta ama Erdoğan’ın her dediğine muhalefet etmenin de bir piyasası var.
Ben anlatılanların bir kısmına inanıyorum, aklıma yatıyor. Bir kısmına da inanmıyorum.
Mesela, kanal eşmenin depreme sebep olacağını zannetmiyorum. İstanbul üstünde dozer gezdi diye sallanmaz. Öte yandan İstanbul’un depremi zaten eli kulağında.
Su tükenir mi?
Terkos’la Sazlıdere’nin suları içilmez hale gelebilir. Etraf tesisle, meskenle dolacak? O kadar kanalizasyonun içinde su içmek tuhaf olur. Ama Melen’den gelen su İstanbul’u bir müddet idare eder.
İstanbul’da yeşil alan çoğalır mı?
Bu devlet ve bu millet, İstanbul’un müsait yerlerine bina dikmekten hiçbir zaman geri durmaz.
Sağcısı da durmaz, solcusu da durmaz, 20 senedir ispat ettik ki muhafazakarı da durmaz.
Besmeleyle başlarlar ve dikerler.
Yeşil alanı çoğaltmak istiyorsan, dürtme oraları, ağaçlandır, sonra kaybol git.
Öyle bir niyet asla yok.
Arsa üretecekler. İmara açacaklar ve semadan rant inecek. Belediyecilikten beri en iyi becerdikleri iş budur.
Meselenin özü de budur.
Konu, işine tramvayla, metroyla giden, ya da işsiz gezen İstanbul sakininin faydasına değil.
Bir zümre istifade edecek.
Parası olanlar, kanalın güzergahını erken istihbar edenler, zeki ve çevik olanlar...
Biraz da Arap dostlarımız. Katarlılar, Kuveytliler, arayı düzeltirsek Dubaililer.
Çinlilerle de iyiyiz, hatırlarını sayıyoruz.
Çinliler bizi seviyor. Daha da seveceğe benziyorlar.
Kanal İstanbul’a da tatlı tatlı bakıyorlar.
Fakat dikkat etmek lazım, Çin’e borçlanan ülkeler iflah olmuyormuş.
Bütün bunlardan bir kanal rantı husule gelir.
Bir iş ve para sirkülasyonu olur, bir rüzgar eser.
O rüzgardan ülke olarak ve şahıslar olarak sebepleniriz.
Böyle izah etseler hemen anlayacağım.
Vatan millet diyorlar, meseleyi itikat maddesi haline getiriyorlar, kafam karışıyor!