Tarihte İngilizleri birkaç defa yenmişlerdi. Yakın tarihte Rusya’yı da yendiler. Son olarak listelerine ABD’yi eklediler.
“Afganistan’a bulaşmak büyük güçlere iyi gelmiyor” şeklinde bir genelleme fiili gerçeklikle çelişmiyor.
İngilizler boylarının ölçüsünü alıp gitmişlerdi, Ruslar da gitti, şimdi de ABD eşyasını toplamaya başladı.
Daha önce belirttiğim gibi, Taliban Afganistan’a yabancı değil. 6 yıl süreyle ülkeyi şöyle veya böyle yönetti. Tipik bir ‘dış güç’ sayılmaz.
Katı kurallar ve sert cezalar uyguladı. Bu bir dereceye kadar medreselerde sakal bırakmamanın bile ceza sebebi sayıldığı fıkhi yorumdan ama buna ilaveten yöneticilerin şahsi tercihlerinden kaynaklanıyordu.
Kadınların hiç okula gönderilmediği, zaten ülkede sayısı çok az olan bilgisayarların bile yasaklandığı söyleniyor.
Bir sürü şeyin habire yasaklandığı bir ülkede her halde yasaklayanlardan başka kimse durmak istemez.
Afganistan’dan göçün hızlanmasının bir sebebi de bu.
Taliban, Afganistan için tipik bir ‘dış güç’ değilse de alışılmış bir geleneksel güç de değil.
Medreselerde okudular ve el-Kaideyle işbirliği yaptılar.
Bu işbirliği, Hanefiliğin yüzeysel yorumuna bir miktar selefilik ilave edilerek elde edilmiş Taliban çizgisini doğurdu.
Bunda bir zorluk var.
Normal olan bu iki çizginin imtizaç edememesiydi. Uzun süren savaşlar ve karşılıklı ihtiyaçlar birbirlerine mesafeli olması gereken iki yapıyı birbirine yaklaştırdı.
Karşılıklı ihtiyaç, Taliban açısından para olabilir. El-Kaide açısından da barınma, bölge şartlarında mevcudiyetini sürdürme.
Afganistan’ın şu andaki devlet Başkanı Eşref Gani. Türkiye dahil herkes onu tanıyor.
Ama hiç kimse Taliban’ı göz ardı edemiyor.
ABD’nin çekileceğini ilan edeli beri reel-politik borsasında Taliban hisseleri yükselmeye başladı.
Taliban bugün Avrupa’yla, ABD’yle, çevre ülkelerle diplomatik temaslar kuruyor. Ayrıca Taliban, Ziyaü’l Hak döneminden itibaren Pakistan tarafından uzun süre teşvik edildi. Yani Pakistan’la zaten temas halinde.
Şu günlerde de Taliban Afganistan’ın geleceği konusunda fikir beyan ediyor, beyan ettiği fikirler müspet menfi karşılık buluyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bile Taliban’la inanç yakınlığımızın bulunduğunu, Kabil Havaalanı’nın korunması konusunda anlaşabileceğimizi söyledi.
İyi de Kabil Havaalanını niye biz koruyacağız? Bize ne başkası korusun? Ya orada başımız belaya girerse?
Şundan olabilir: ABD’yle ilişkilerimiz hassas. S 400’lerden PYD’ye, Halkbank davasından Akdeniz’e, hatta ABD’nin yapabileceği bir kara para tahkikatına kadar bir çok alanda muallakta duran sorunlarımız var.
Kabil Havaalanını koruma görevini üstlenmemiz sorunların çözülmesini sağlamasa bile uzun bir süre muallakta kalmaya devam etmesine katkıda bulunabilir.
Muallakta kalması aleyhimize dönmesinden herhalde evladır diye düşünülmüştür.
Ama Taliban istemiyor?
Belki iyi temaslar kurarsak, Pakistan’dan da destek alırsak Kabil Havaalanı’nı koruma misyonumuzu Taliban’ın da razı olacağı bir şekle sokabiliriz.
Türkiye Afganistan’da muharip kuvvet olarak bulunmadı. Afganlılar da Türkiye’yi kendilerine yakın buluyor. Bu yüzden şu ana kadar kimse üzerinde Ay-Yıldız taşıyan bir birliğe saldırmadı. Hatta herkes biliyor. Nato birlikleri Kabil’de güvenle dolaşabilmek için araçlarına Türk bayrağı takıyordu.
Türk askeri muharip güç olunca belki Afganlılar’ın sempatisi devam eder.
Ama Taliban sempati duyar mı?
Taliban eğer bütün ülkeyi kontrol altına alırsa, havaalanının başka bir ülke tarafından yönetilmesini ister mi?
İstemez.
İstemez ama Türkiye ABD’yle ilişkilerde bir tutamak elde etmek için zorlayacak.