Kirazlıtepe’de bir kahvehanedeyiz. Bizim köylüler oturmuşlar havadan sudan konuşuyorlar. Çok zaman geçtiği için isim hatırlamıyorum. Müşterek bir tanıdıklarından söz ediyorlar. Birisi, o tanıdıklarının Adalet Partisi’nden milletvekili seçildiğini söyledi. Bir başkası “Nasıldır?” diye sordu. Ses tonu bir iki müspet yorum duyma beklentisini de hissettiriyordu.
“İyi barmak kaldurur” dedi öteki, soruyu soranın beklentisine aldırmayarak.
Kuvvetli bir eleştiri cümlesiydi bu. “Aklını kullanmaz” imasını da “Ne denilirse onu yapar, kendisi bir şey bilmez” imasını da içeriyordu.
Tahmin edileceği gibi bu diyaloglar 80 öncesinde yapılmış bir ‘kahvehane geyiği’nin bir parçası.
O yıllarda bildiğim kadarıyla CHP milletvekillerinin çoğunu delegelerin oyuna göre sıralamaya sokuyordu.
Adalet Partisi’nde de kontenjan adayları dışında delege oyu milletvekili sıralamasında çok etkiliydi.
Bugün de parti tabanının, parti delegelerinin desteği tamamen anlamsız değil. Ama 40-50 yıl öncesine nispetle etkisiz.
‘Vatandaşlık kalitesi’nden ‘vatandaş kalitesi’ne geldik.
Buradan ‘vekil kalitesi’ne geçmenin yollarını ararken Kirazlıtepe’deki kahvede 70’li yıllarda kulak misafiri olduğum cümle geldi hatırıma.
“İyi parmak kaldırır.”
40-50 yıl sonra ‘parti içi demokrasi’ konusunda mümkün olduğu kadar gerilediğimiz bir gerçek.
Bu durum tabii ki ‘milletvekili kalitesi’ni de etkiliyor.
Delegeden oy alabilmek, halktan destek bulabilmek bazı vasıflara sahip olmayı gerektiriyor.
İnsanlar, sizin onları temsil edebileceğinize hatta savunabileceğinize kani olacak. Sizde bazı kabiliyetler görecek. Fikirlerinizi beğenecek. Sorunlarına çözüm bulabileceğinize dair hiç olmazsa bir kanaat besleyecek.
Bugün bunlara eskisi kadar ihtiyacınız yok.
Liderinizin sizin “İyi parmak kaldıracağınıza” kani olması Milletvekili ‘yapılmanız’ için yeterli.
Başka niteliklerinizin olması, mesela iktisatta, tababette, hukukta, başka ilmi ve sosyal alanlarda uzmanlık kesp etmiş olmanız aday gösterilmenize mâni mi?
Hayır.
Ancak, başka vasıflarınız varsa bile en önemli vasfınız inandığınız ve inanmadığınız konularda liderinize tabi olmanız ve “İyi parmak kaldırma”nız.
Partiniz ya da lideriniz eğer “İyi parmak kaldıramıyor”sanız sizi tasfiye ediyor.
İnanmadığınız konularda farklı görüşler belirtme cüreti gösteriyorsanız liderinizin canı sıkılıyor.
Bu durumda, eğer varsa, kabiliyetinizi liderinizin görüşleriyle tenakuza düşmek yerine kendinizi liderinizin görüşünün doğruluğuna ikna etmek için kullanıyorsunuz.
Böylece kendinizi ve liderinizi mutlu ediyorsunuz.
Özetle, milletvekili kalitesini düşüren etkenlerden biri ‘lider sultası’ dediğimiz şey.
Liderler lider sultasından memnun. Çünkü kendi sultaları.
Peki vatandaş memnun mu?
Maalesef vatandaş da memnun görünüyor.
Vasıflı olup liderimize sorun çıkartacağına vasıfsız olsun, uyusun.
Öte yandan kötü örnekler de milletvekili kalitesini etkiliyor.
Diyelim ‘kalite’ merdiveninin alt basamağında olduğunu düşündüğünüz birinin millet vekili olduğunu biliyorsunuz.
Cesaretiniz artıyor.
“O milletvekili olduğuna göre ben haydi haydi olurum.”
Evet, olursunuz. Hele de “İyi parmak kaldırır”sanız.
Her dönem külliyetli sayıda milletvekili “O olduğuna göre ben haydi haydi olurum” kontenjanından TBMM’ye girmeyi başarıyor.
“İyi parmak kaldırmak” öyle dışarıdan görüldüğü kadar kolay değil.
Oturumlarda söz alan hatipleri, oturumu yöneten başkanı iyi takip edeceksiniz. Yanlış parmak kaldırmayacaksınız.
Eğer olanı biteni şuurunuzla takip edemiyorsanız o zaman gözünüzü kendi grup başkanvekilinize sabitleyeceksiniz.
O parmağını kaldırıyorsa siz de kaldıracaksınız.
Alkışlar da önemli, hele kürsüdeki hatip partinizin genel başkanıysa.
Kameralara alkışsız yakalanmamak için tetikte olmanız lazım. Gaflete düşmek tehlikeli.
Fakat dikkat edin, alkış alışkanlık yapar.
Liderinizde de sizde de.
Bir siyasetçi dostum “Alkışa çok alıştık, refleks oldu” demişti, “Bu yüzden camide hutbe dinlerken ellerimi dizlerimin altına sıkıştırıyorum, imamı alkışlamayayım diye.”
Başka faktörler de var milletvekili kalitesini etkileyen. Sonra devam ederiz.