Biz, romantik, platonik, biraz da ütopik çocuklarmışız. Akılsız sayılmaz ama duyguları aklına galip. Geriye doğru baktığımda bunu görüyorum. Bunun birçok delili var.
Biri de şiirin bizleri çok kolay yakalaması.
İsmet Özel’in de önce nesriyle değil şiiriyle hemhal olduk.
Cinayetler kitabı vardı. Amentü/İman ettim, dilimizden düşmüyordu, ezbere okuyorduk.
Bu, Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü’nü ezbere okumaktan fazla bir şeydi. Bir nevi ayrıcalık.
“Çanlar sustu ve fakat/binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere/Tanrı uludur Tanrı uludur/polistir babam/Cumhuriyetin bir kuludur”
Aynı şeyi nesirle söylemeyi deneyin. Ne kadar sıkıcı.
Böyle konuşabiliyorsan nesre ne gerek var?
“Var oldum kayrasıyla var edenin” diyebiliyorsan?
“Ağlamadan/dillerim dolaşmadan/yumruğum çözülmeden gecenin karşısında/şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı/üzerime yüreğimden başka muska takmadan/konuşmak istiyorum”
Hepimizin ezberindeydi. Biz de öyle konuşmak istiyorduk.
Zamanla, boynumuzdan aşağı taşıyamayacağımız kadar hamayıllar astık.
Eğri oturmadığımız için doğru konuşamadık.
Bunu İsmet Özel’den öğrenmiştik, sonra yaşadık, tanık olduk.
“Eğri oturup doğru konuşalım” sözünün önce ondan duyduğumuz izahı. Elimde kitap yok. Hatırımda kalanı anlatayım.
Doğru oturduğumuz zaman yani bir statüye sahip olduğumuz zaman doğru konuşamayız.
Kaybedeceğimiz bir şey, statü, mal, mülk yoksa ancak o zaman doğru konuşabiliriz.
Günümüzde kimsenin, büyük ve küçük adamların, politikacının, eşrafın, tacirin doğru konuşmaması o yüzden.
İsmet Özel’in nesri zihnimize oyun oynatan bir nesirdi. Sürprizli. Biz bu oyuna bayılıyorduk.
İsmet Özel’in, Yeryüzü Yayınları’nın Cağaloğlu’ndaki yazıhanesinde birkaç Akıncı arkadaşla ‘İslam Devleti’ni tartıştığını hatırlıyorum. (Sene 1979 olabilir, belki 80.)
Tartışma kelimesi uygun muydu? Onlar bir şey söyleyecek İsmet Özel itiraz edecek, mukabil bir sözle karşılık verecek, sonra onlar başka bir şey… Öyle değil.
Sanki İsmet Özel o arkadaşların künhüne vakıf olmadan sahiplendikleri bir fikir hakkında onları uyandırmak istiyordu. Rahatsız etmek, düşündükleri şeyin içini onlara göstermek.
“Ben sizin devletinizde yaşamak istemem” diyordu.
Neden ama? İslam devleti işte? Hepimiz İslam devletinde yaşamak istemiyor muyuz?
“Polisiniz olacak, beni takip edeceksiniz, yakalayacaksınız.”
Ben aynı sehpanın etrafında değildim, kitaplara bakıyordum.
O günlerde İan Dallas’ın “Gariplerin Kitabı” yeni çıkmıştı. Kitabı İsmet Özel Türkçeye çevirmişti. Bayezid-i Bestami’nin “Aramakla bulunmaz, ancak bulanlar arayanlardır” sözü bu kitaptan camiamıza intikal etmiştir.
Doğru söylüyordu İsmet Abi!
Çerçevesi modern devlet. Sadece kaportası değişik. Muhtemelen boyası yeşil.
Hangi kelimelerle ifade ettiğini hatırlamıyorum. Devlet yerine, daha tabii, organize edilen değil Müslümanca bir toplum hayatının sonucu kendiliğinden vaki olan bir şeydi önerdiği.
Bu, İsmet Özel’in yaygın olan İslamcılık’tan, Çiğdem’in ifadesiyle “medeniyetçi İslamcılık”tan ayrıştığı yerdi.
Teknik, Medeniyet, Yabancılaşma’da bu ayrışmanın izlerini bulabilirsiniz.
Teknik, Medeniyet, Yabancılaştırma hakkında şöyle diyor Ahmet Çiğdem:
“Kitap (…) genel okuyucu için düşünsel olarak daha vaadkardır. Sadece İbn Haldun’dan kalkarak sunduğu medeniyet eleştirisi, ilim ve tekniği egemenliğin bir aracı olarak mutlaklaştıran sapmayı tespit edişiyle değil; medeniyet, teknik ve ilim üçlüsünün sonraları İslamizasyon adı verilen bir sürece tabi tutularak dönüştürülebileceğine dair yerleşik kanıları karşısına almasıyla da değil; fakat bütün bunları yaparken edimin önüne arkasına yerleştirdiği küçük işaret taşlarının parlaklığı nedeniyle.”
Şurası benim zihnimize oyun oynatan bir nesir diyerek ifade ettiğim şeyin Ahmet Çiğdem tarafından alimane söylenişi:
“Sonraları İsmet Özel nesrinin ayrılmaz bir parçası olacak bir niteliktir bu; ne söylediği ve hangi amaçla söylediğini baştan belirtmesine rağmen, söyleme biçiminde nesnenin gerçekliğini görmeye izin veren bir aydınlanma anı barındırır. Neredeyse diyalektik diyebileceğimiz bir ‘an’ çünkü söylediklerinin tam aksinin de doğruya yakın durabileceği ihtimalini açık tutar.”
İsmet Özel’in ne dediğini anlamakta güçlük çekmeyenlerin müptela olduğu şey biraz da budur.
Anlamıyorum diye tutturanların handikabı da bu…
Çok öğrendik İsmet Özel’den. Çok borçluyuz.
Bir ara etraflıca yazmak isterim.
Bugün “Sadakat Güzergahı” bahsinden çıkıp Ahmet Çiğdem’i rahat bırakmayı düşünüyorum.