‘İslam ekonomisi’ diye bir şey var mı?
Bir açıdan bakıldığında yok.
Önce ‘din’ anlaşılması lazım, ‘İslam’ deyince.
Bir inanç sistemi.
‘Tevhid’i, yani Allah’ın birliğini, şeriksiz oluşunu, gücün, kudretin, azametin kullara değil, putlara değil, ‘müstekbir’lere değil, sadece O’na ait olduğunu vazeden bir akide.
Bir hayat tarzı, bir değerler manzumesi.
Ekonomiyi veya başka bir şeyi mesela ideolojiyi, mesela devleti, ‘iktidar’ olgusunu öne çıkaran bir bakışla bakarsanız dini yavaş yavaş geri itersiniz.
Siz dini yüceltiyorum diye düşünürken, din arka sıralarda belli belirsiz, hatta kimi zaman sadece şekilsel, kimi zaman folklorik, sadece başka önceliklerin ihtiyacı söz konusu olduğunda sureta müracaat edilen, suiistimale, istismara çok müsait, her türlü kullanıma açık bir unsur haline gelebilir.
Siyaset kullanır dini, iktidar kullanır, siyaset kullanır, tacirler kullanır.
Bunu yaşadık.
Sadece biz değil, bizden önceki kuşaklar da yaşadı.
Tarihi bu gözle okuduğunuzda, dinin ne acayipliklere alet edilebildiğini, iktidar için, menfaat için, nüfuz için, ticaret için dinin nasıl şekilden şekile sokulduğunu görürsünüz.
Şimdi de, dini ‘kullandıkça’ dinden uzaklaşıyoruz.
İslam’ı bir ‘ekonomi doktrini’ veya önceliği bir ekonomi sistemi oluşturmak olan bir kurallar manzumesi olarak tarif etmek de bizi İslam’ın asıl mahiyetini anlamaktan uzaklaştırabilir.
‘Bir hayat tarzı’ dedik. Bir ‘akide’ dedik.
Bu hayat tarzı ve bu akide, cari olduğu toplumdaki ekonomik ilişkilere bir şekil vermez mi?
Verir.
Ticarette müşterini kandırmazsın. Yalan söylemezsin.
Hile yapmazsın.
Zeytinin, pirincin, domatesin, elmanın, aklınıza ne geliyorsa hepsinin kırığını çürüğünü alta koyup üste ‘mostra’lıkları dizmezsin.
Tartıyı adaletle tutarsın, eksik tartmazsın.
Köylünün malını pazara inmeden, yolda satın almazsın. Gelsin adam pazara, fiyatın ne olduğunu görsün.
İsraf etmezsin.
Sadece evindeki sofrada, sadece evindeki musluğu açarken değil... Milletin parasını milletin hizmetinde harcarken de israf etmezsin.
İhaleyi amcanın oğluna, biraderinin kızına ya da hasılatı kırışabileceğin mezhebi geniş bir iş adamına vermezsin.
En düzgün işi en makul fiyata yapabilecek birine verirsin.
Rüşvet almazsın, rüşvet vermezsin.
İşe eleman alırken benim adamım, başkasının adamı, bizden, onlardan diye bakmazsın. Bunlar Allah’ın kulları. Bunlara adaletle muamele etmem lazım dersin, hak edeni, layık olanı işe alırsın.
Tabii ki KPPS sınavının veya Üniversiteye giriş sınavının sorularını da çalmazsın.
Hırsızlık yapmazsın.
Yolsuzluk yapmazsın.
Hele hele yolsuzluğu ‘Allah rızası için yapıyorum’ diye, Allah’a da iftira atarak asla yapmazsın.
Yetimin hakkını yemezsin, yedirmezsin.
Emekçinin emeğinin karşılığını ‘alın teri kurumadan’ verirsin.
Emanete hıyanet etmezsin.
Zekatı hesap ederken Allahu Teala’yı kandırmaya teşebbüs etmezsin, cömert davranırsın.
Allah’ın sana verdiği rızıktan infak edersin.
İnfak ederken o rızkı sana Allah’ın verdiğini, Razık’ın sen değil Allah olduğunu unutmazsın.
Başa kakmazsın.
Borçlu isen borcuna sadık olursun. Alacaklı isen, borçlunu sıkboğaz etmezsin.
Faizle komşunun veya başkasının ocağına incir ağacı dikmezsin.
Bir liraya aldığım malı on liraya satabilir miyim?
Piyasa öyleyse satabilirsin de, kardeşim hiç mi vicdanın yok?
Birisinin tarlasını ‘rayiçten alıyorum’ diye satın alıp, imar planında nüfuz kullanarak ya da rüşvet vererek değişiklik yaptırıp tarlanın değerini yüz katına çıkarabilir miyim?
Birazcık imanın varsa çıkaramazsın.
Bunlar ekonomik ‘kural’lar değildir. İslam’ın öngördüğü ‘hayat tarzı’nın ekonomik, ticari, ya da idari alanlardaki yansımalarıdır.
Bunların toplamına bakarak, ‘bir İslam ekonomisi yok’ der misin hala?
Demem.
Sadece ‘şu anda yok’ derim.
Fakat ‘İslam, bir ekonomi doktrini değildir’ demeye devam ederim. İslam’ın öngördüğü hayat tarzının ekonomiyle ilgili ilişkilere de bir intizam vereceğini kabul ederim.